“BAĞIMLILIK GÜNÜMÜZÜN ENBÜYÜK SORUNUDUR”

“BAĞIMLILIK GÜNÜMÜZÜN ENBÜYÜK SORUNUDUR”
Haber Tarihi : 06 Kasım 2020 13:07:47
Son Güncelleme Tarihi : 00 00 0000 00:00:00

Temiz Toplum Derneği, Türkiye'de uyuşturucu ile mücadele denilince ilk akla gelen hareketlerden. Genel Başkanı Bilal Ay, 2014 yılında Gaziosmanpaşa Belediye Başkan Adayı iken kendisine gelen bir gencin, “başkanım biz ölüyoruz” çığlığına kulak vermesi sonucu başlayan çalışmalarını, madde bağımlılığını ve daha fazlasını Başkan Ay ile konuştuk.

 

Ahmet Dur

 

Başkanım öncelikle bağımlıkla mücadele için dernek kurduğunuzdan dolayı teşekkür ediyorum. Önce haritaya bakacak olursak daha çok kimi vuruyor bu illet?

İlginiz için asıl biz teşekkür ediyoruz. Aslına bakarsanız çok keskin ayrımlardan bahsetmek pek mümkün değil. Ancak Marmara Bölgesi'nde tüm bağımlıların 3'te 1'i, İç Anadolu Bölgesi'nde ise 5'te 1'i yer alıyor. Yoksul kesimlerde risk bir miktar daha fazla ama bu kimseyi rahatlatmamalı. Herkes ve her kesim tehdit altında. Hangi görüşe, hangi düşünceye sahip olursa olsun, nerede yaşarsa yaşasın, hangi gelir grubundan olursa olsun fark etmiyor. Topyekün bir tehdit ile karşı karşıyayız.

Biraz daha özele inersek elbette ki gençlerimizin daha fazla tehdit altında olduğunu söyleyebiliriz. Kilo sorunu olan bir genci zayıflatır yalanıyla, sivilce problemi olan bir genci sivilceleri geçirir yalanıyla dahi kandırabiliyorlar. Gençlerimiz, kanka dedikleri, en güvendikleri kişiler tarafından bu tuzağa çekiliyor. Çünkü bir genç bağımlı ise ve ekonomik durumu kötü ise önüne iki seçenek çıkıyor. Ya hırsızlık yapacak ya da bu zehiri satacak. Bu noktada, torbacıların yönlendirmesi ile ilk hedef en yakın arkadaşlar olabiliyor. Gençler, internetten de bu illete erişebiliyor. İlk kez uyuşturucu kullananların yarısı bunu odasında deniyor.

 

Peki ya tedavisi yok mu?

Yok denemez ama inanın var demek de çok kolay değil. Rakamları gördünüz. Buna karşın AMATEM'lerdeki yatak kapasitesi 1082. ÇEMATEM'ler de 100. 100. Bu merkezlerden 2-3 aydan önce randevu almak neredeyse imkansız. Tedavide başarı oranı ise, bize gelen bağlılardan çıkarttığımız bir istatistikle, sadece ve sadece yüzde 1,5. Ayrıca bazı özel merkezlerin adeta para tuzağı diyebileceğimiz uygulamaları mevcut. Ancak her şeye rağmen, bu zehirin mağlup edilebilir bir şey olduğunu, irade ve uzman desteği ile dağ zannedilen problemlerin bir şekilde aşılabileceğini kimse unutmasın. Umutsuz olamayız. Bu illetten kurtulan nice insanlar var.

Ayrıca şunun da müjdesini vermek istiyorum. Biz dernek olarak bir süredir bu konuda kafa yoruyoruz. ARGE çalışmaları gerçekleştiriyoruz. Tedavide başarı oranını yüzde 80'lere çıkartacak bir metot üzerinde çalışmalarımızın neredeyse sonuna geldik. İlaçla tedaviyi, kötü niyetli kişilerin suiistimalini ortadan kaldıracak, ailelere umut olacak bir metot.  Bunu çok yakın zamanda da Sağlık Bakanlığına sunacağız. Dernek olarak bu işten bir maddi bir beklentimiz yok. Bu tedaviye herkesin kolayca erişimini sağlamak ve insanlarımızı kurtarmak istiyoruz.

 

Peki, madde bağımlılığı tek başına ele alabilir miyiz? Yoksa bağımlılığa giden süreç çok etkenli bir yapıda mı?

Biz bu mücadeleye başladığımızda uyuşturucu özelinde başladık. Ancak çalışma yaptık ki, uyuşturucu bağımlılığı sebep değil bir sonuç. Bu sonuca götüren pek çok sebep mevcut. Aile yapısının zarar görmesi, aile içi şiddet, kötü arkadaşlıklar, çevre faktörü, olumsuz rol modeller, medyanın menfi etkisi şeklinde uzayıp giden bir liste.

Bir de madde kullanımının olumsuz çıktıları var. Bugün genel olarak cinayetlerin yüzde 60'ı, saldırıların yüzde 40'ı ve tecavüzlerin yüzde 33'ünün alkol ve madde kullanımıyla doğrudan bağlantılı olduğunu görüyoruz. Bu rakamı vermişken, aile kurumunu dinamitleyen İstanbul Sözleşmesi'ni de es geçmek istemiyorum. Kadına şiddeti önleyeceği iddia edilen ancak önlemek şöyle dursun şiddeti daha da arttıran bir sözleşme bu! Çözümü değil sorunu büyütüyor! Az evvel ifade ettiğim genel istatistiğe de bakarsak cinayetlerin, saldırıların, tecavüzlerin sebebinin ne olduğunu daha açık görebiliriz.

Özetle olumsuzluklar madde bağımlılığını, madde bağımlılığı başka sorunları besliyor. Sorun giderek büyüyor.

Bugün madde bağımlılığı ile bir mücadele var ancak yeterli olmadığını her geçen gün daha da büyüyen sorundan gözlemleyebiliyoruz.

Herkesin el ele verdiği bir mücadele ortamını sağlamak zorundayız! Sadece devlet, sadece STK'lar, sadece ebeveynler, sadece medya ya da başka bir paydaşın mücadelesi ile bu olmaz. Topyekûn seferberlik ilan etmeliyiz. Birlikte başarmaktan başka çaremiz yok!

 

Ailelere neler önerirsiniz?

Ebeveynler her şeyden önce çocuklarını sevdiklerini onlara belli etmekten asla çekinmesinler. Onlarla sürekli iletişim halinde olmalılar. Örneğin sadece akşam yemeklerinde dahi tüm aile bir araya gelse, anneler babalar çocuklarında değişik bir durum var mı? Gözleri kanlanmış mı? Farklı bir tutum sergiliyorlar mı bunu görebilirler. Çocuklarının çamaşırlarını yıkayan anneler ceplerini kontrol etsin. Çocuklarına sarılsınlar bu sayede var ise değişik bir koku bunu fark ederler. İletişim araçlarını mümkün olduğunca herkesin bulunduğu ortamlarda kullanmalarını sağlasınlar. Çevre faktörü çok önemli. Çocuklarının kimlerle arkadaşlık ettiğine dikkat etsinler. Özetle, sıkmayan, güvensizlik duygusu vermeyen bir denetleme ile sevgilerini de onlara hissettirsinler. Böyle olmaz ise bir aile çocuğunun bağımlı olduğu 1,5-2 sene sonra fark edebiliyor.

Bağımlı ailelerine de çocuklarının bağımlı olduğunu fark ettiklerinde onları dışlamasın. Ona kızmasın. Sert ve kaba davranmasın. Onun zihinsel bir rahatsızlık içerisinde olduğunu akıllarından çıkartmasın. Yaptığı şeyin kötü olduğunu zaten en iyi kullanan bilir. Bunu tekrar etmek yerine onu tedaviye ikna etmeye ve yüreklendirmeye gayret etsin. Ona sahip çıktığını, onu sevdiğini ve onun kendileri için değerli olduğunu hissettirsin. Onu kaybetmesin aksine birlikte mücadele etsin.

 

İstanbul Sözleşmesi'ni bir kesim savunuyor. Bir kesimde ciddi olarak eleştiriyor. Siz de Temiz Toplum Derneği olarak sözleşmeyi eleştiren birçok açıklama yaptınız. Siz neden karşısınız?

Biraz sert bir giriş olabilir ama aile kurumunu seven, çocuklarını herkes bu sözleşmenin doğal muhalifidir aslında. İstanbul Sözleşmesi'nin asıl adı “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi” ancak esas metni baktığınızda aileden ziyade ev içi şiddet ifadesini görüyorsunuz. Sadece bu bile ciddi bir fikir veriyor aslında sözleşmeye dair.

Öte yandan bir de toplumsal cinsiyet meselesi var. Toplumsal cinsiyet eşitliğini savunuyor. Eşitlik ambalajını kullanıyor. Güya, kadın ve erkeğin kimliğinin toplum tarafından inşa edildiğini iddia ediyorlar. Ve bununla mücadele ediyorlar. Esasen fıtratla mücadele ediyorlar. Bir çeşit cinsiyetsizlik öneriyorlar.

Yine “eş veya partner”, “cinsel yönelim” gibi ifadeler de yer alıyor. Bunlar da LGBTİ için hukuki zemin sağlama girişimi olarak karşımıza çıkıyor. Bizim hukuk sistemimizde eşcinsellik yok ancak uluslararası anlaşmaların bağlayıcılığı var. Yani iç hukuku da etkileyen bir durum söz konusu.

 

Kadına karşı şiddeti önlemiyor mu bu sözleşme? Rakamlar ne diyor?

Şimdi öncelikle neden kadına karşı şiddet diyelim. Neden erkeği düşman ilan edelim. Buradaki mesele şiddet meselesidir. Kesinlikle tahammül gösterilmemeli ve mücadele edilmelidir. Ama meseleye yaklaşırken kavram kargaşasına izin verirsek, kendi kelimelerimizle değil de, dikte edilen kelimelerle düşünürsek ne doğruya varabiliriz ne de çözüm bulabiliriz.

İşte sordunuz, rakamları vereceğim. Daha net anlaşılacak. Bu sözleşme 2011 yılında İstanbul'da imzalanıyor. Türkiye ilk imzalayanlardan. 2014 yılında da uygulamaya giriyor. Tabii bu sözleşme dayanak alınarak hazırlanan bir de 6284 sayılı yasa var ona değinmemiz gerekiyor ancak rakamları verelim. 2011'de 121 olan kadın cinayeti sayısı, 2012'de 210'a, 2016'da 304'e çıkmış. 2017'de 353, 2018'de 280 ve 2019'da 299 olarak gerçekleşmiş. Tabii bunlar resmi rakamlar. Belki de bu istatistiklere dahil edilmeyenler de var.

Bu rakamlar sorunu çözmüş gibi mi görünüyor yoksa arttırmış gibi mi? Sizlerin takdirine bırakıyorum.

 

Bir de erkeklerin bu durumdan olumsuz etkilenmesi meselesi var.

Evden uzaklaştırma şiddeti maalesef önlemiyor aksine görüyoruz ki öfkeyi arttırıyor. 2017'de 295 bin 618, 2018'de 358 bin 499 erkek evden uzaklaştırılmış. 2019'un ilk dört ayında ise 92 bin 219 olarak gerçekleşmiş. Bir başka detay, 2018 yılında 358 bin vakanın çoğunda fiziki şiddet yok. Hafifletici bir sebep olarak elbette ifade etmiyorum ama evden uzaklaştırılan erkeklerin şiddete meyletmesi de mümkün.

Öte yandan kadına şiddeti sadece erkeklerle ilgili bir mesele olarak ele almak da soruna kör bakmak anlamına geliyor.

 

Biraz daha açabilir misiniz?

Tabii ki. Az evvel ifade ettim. Bakın bugün genel olarak cinayetlerin yüzde 60'ı, saldırıların yüzde 40'ı, tecavüzlerin yüzde 33'ü alkol ve madde kullanımıyla doğrudan bağlantılı olduğunu görüyoruz.

Bunlarla mücadele ediliyor mu? Uyuşturucu ile ediliyor ancak başarılı olunamıyor. Alkol ile ediliyor denemez. Hatta en büyük vergi kalemlerinden birisi olarak karşımıza çıkıyor. Şimdi bu alanlarda etkin bir mücadelenin bayraktarlığını kadına karşı şiddet diyen, İstanbul Sözleşmesi diyen, ETCEP diyenlerden bekliyoruz ancak pek de göremiyoruz. Bu da, kafaları karıştırıyor.

Tersinden baktığımızda da, dağılmış aileler, ilgisiz anne babalar uyuşturucu ve alkol bağımlılığını tetikleyen önemli donelerden. Dikkat ettiyseniz hepsi birbirini büyütüyor. Bataklık giderek büyüyor. Bir de iyi niyetle yaklaşsak bile olumsuzluklarla mücadele edilirken yeni felaketlere kapı aralanıyor.

Ben 2014 yılında Saadet Partisi'nden Gaziosmanpaşa Belediye Başkan Adayıydım. Seçim çalışmaları esnasında bir genç yanıma geldi. “Başkanım biz ölüyoruz, siz nelerle uğraşıyorsunuz?” dedi. Ben de kendisiyle konuştum. Bana o zaman sentetik uyuşturuculardan bahsetmişti. Ben de o gün kendisine seçilsem de, seçilmesem de bu konuyla mücadele edeceğim sözünü vermiştim. O günden sonra çalışmalara başladım. Gördüm ki uyuşturucu sebep değil sonuç aslında. Bu yüzden topyekûn bir mücadele ortaya koymak gerekiyor. Parçalarla mücadele bizi başarıya götürmeyecek.

 

Bugünlerde İstanbul Sözleşmesi'nin kaldırılacağı konuşuluyor

Buna olumlu bakmamak mümkün değil. Yıllardır aile yapımızı dinamitleyen sözleşmeden vazgeçilebileceği yönünde ibarelerin olması elbette ki sevindirici. Ancak meydana gelen tahribatın da ortadan kaldırılması gerekiyor. Belki bir kısmının telafisi mümkün değil ama en azından telafi edilebilecekler için acil bir eylem planı gerekiyor.

Ayrıca, tek başına sözleşmenin iptali de bir şey getirmeyecek. Bu konuda da dikkatli ve takipçi olmamız gerektiğini düşünüyorum. Diyelim ki, sözleşme bugün feshedildi ama 6284 sayılı yasa, yani İstanbul Sözleşmesi temel alınarak hazırlanan yasada gerekli düzenlemeler yapılmadı. Sonuç olarak bir şey elde etmiş olmayacağız. Her şey aynı devam etmiş olacak. Bu yüzden fesih ve başta 6284 sayılı yasa olmak üzere gerekli kanuni düzenlemelerinde süratle yapılması gerekli. Biz de Temiz Toplum Derneği olarak sizler aracılığıyla yetkilileri uyarıyoruz. Bu işin takipçisi olacağımızı da kamuoyuna ilan ediyoruz.

 

Her şey yasalarla hallolacak mı peki?

O kadar basit değil elbette. Sosyolojik olarak da bir çalışma yapılması gerekiyor. Örneğin rol model sorunu ciddi bir sorun. Diyelim ki bir şarkı da, bir film de, bir haber de olumsuz örnek içeren şeyler olmuş olsun. Bir dizi de rol almış bir kişinin özel yaşamında sorunlu şeyler olsun. ÖSYM örneğinde gördük bunu. Bu kişiler, bir süre televizyonlarda, sahnelerde yer alamasın.

Yine aileler de üzerine düşeni yapmalı. Ebeveynler, bu konularda hassas davranmalı. Çocuklarını ciddiyetle ve sıkmadan korumalı. Ayrıca evlatlarını kendi cinsiyetlerine uygun bir şekilde yetiştirmeli. Kendi manevi değerlerine uygun bir şekilde yetiştirmeli. Kimse, kendisini bu tehlikeden korunmuş görmemeli.

 

Gençlerin bu oyunlara oldukça ilgisinin olduğunu görüyoruz. Buradaki tablo ne ailelere neler önerirsiniz?

Öncelikle bunlara şans oyunu demek gerekiyor. Bunlar kumar. Ülkemizde kumar yasak ama bunlar serbest. Daha da ötesi bu şans oyunları Anayasa'ya aykırı. Bugün ülkemizde 14 milyon kişi kumar ağında. Bu oyunları oynayanların yüzde 60'ı 18-25 yaş arasında. Daha da kötü bir istatistik, 18 yaş altına yasak olmasına rağmen resmi araştırmalara göre her iki kişiden biri bu oyunları oynuyor. Üstelik bu araştırmanın açıklanmasından sonra geçen yıllarda, bu oyunların cirosu sürekli büyüdü. Şans oyunlarında 2004'te 250 bin TL olan ciro 10 sene sonra 8 milyonu aştı. 2019 için 20 milyon bir rakam öngörülüyor.

Ailelere önerilerimiz elbette ki var. Ancak devlet, Anayasa'mıza aykırı bu işten hızla vazgeçmeli. Hadi bir an bunu göz önüne almasak bile 18 yaş altına yasak deniyor ama denetim yok! Kırtasiyelerde bu oyunlar oynatılıyor! Okullarla arasında 100 metre mesafe belirlenmiş o bile çok kısa iken kapıdan kapıya deniyor. Okulların bahçelerinin olduğunu da hesaba kattığımızda, okuldan çıkan çocuk, bu oyunların bayisini karşısında bulabiliyor.

Ebeveynler de bu konuda dikkatli olmalı. Bu oyunlar asla masum değil. Bağımlılık yapıyor ve suça sürüklüyor. Aileler “kısa yoldan para kazanma hayali”ne karşı çocuklarını uyarmalılar. Çevrelerinin bu oyunları oynayıp oynamadığını kontrol etmeliler. Kendileri oynuyor ise hemen bırakmalılar. Bu oyunların masum olmadığını çocuklarına anlatmalı, kendileri de ona göre hareket etmeliler. İnternet üzerinden bu oyunları oynamamaları için telefon, tablet ve bilgisayarlarını salonlarda kullandırsınlar.

 

Bir de teknoloji bağımlılığı meselesi var. Son olarak ona değinsek

Evet, maalesef bu da büyük bir problem. Çocuklarımızın daha küçük yaşlarda gelişimini, doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edebilme yeteneğini baltalayan bir sorun.

Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum ki, 0-3 yaş arası çocuklar, telefon, televizyon, tablet fark etmez herhangi bir ekrandan mutlaka uzak durmalılar.

Tabletle yemek yedirme, telefon verip çocuklarını oyalamak onlara zarar veriyor bunu bilmeliler.

Bununla birlikte, okul öncesi dönemlerde oyun kesinlikle oynatılmamalı. Daha sonraki dönemlerde ise oynanan oyunun içeriği mutlaka denetlenmeli. Oyunun içeriği ve süresi ile ilgili net kurallar belirlenmeli. Çevrimiçi oyunların risklerine karşı çocuklar bilgilendirilmeli ve takip sağlanmalı. Evin ortak kullanım alanlarında oyun oynanmasına izin verilmeli. Video oyunların ödev, görev sorumlulukların gerçekleştirilmesinden sonra oynanması sağlanmalı. Ebeveynler rol model olduklarını unutmayarak kendileri de bu oyunlara karşı dikkatli olmalı.