Aristokrat bir kitap kurdu İbnülemin Mahmud Kemal
Kitabiyat âlimlerinin, kitap müptelâlarının geçimini zor temin eden derviş meşrep ve münzevî insanlar olduğunu düşünürüz hep. Müfrit bir kitap allâmesi olan İbnülemin Mahmud Kemal İnal (l871-l957) Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa’nın mühürdarlığını yapmış, Rumeli Beylerbeyliği pâyeli Mehmed Emin Paşa’nın oğludur. Konaklarda büyümüş, hayatı Bâbıâli’nin bürokrasi ve aristokrasi çevresinde geçmiş bir kitap âşığıdır.
Babıâli’de yüksek memuriyetlerde
bulunan, Tarih ve Yazma Komisyonları’nda vazife yapan İbnülemin’in şahsiyetinin
öne çıkan tarafı sınır tanımaz bir kitap kurdu oluşudur. Osmanlı devlet adamları, şairleri,
mûsikişinasları ve hattatları hakkında ciltler dolusu eserler veren usanmak
bilmez kitap sevdasıyla şöhret sahibidir.
AYKIRI BİR KİTAP DELİSİ
Ağır kitap yârânının hayatlarını
araştıran Dursun Gürlek’in “Ayaklı Kütüphâneler” kitabında yazdığına göre, bir
devlet adamının veya bir âlimin hâl tercümesini yazabilmek için o dönemde
Trabzon, Erzurum, Diyarbakır, Mekke, Medine gibi tarihî birçok şehirlere kadar
uzanan yazışmalarla kitap ve kaynak araştırması yapan bir kitap delisidir.
Derin kitap âlimlerinden Ali Emirî, İsmail Sâib Sencer, Muallim Cevdet ve bir
sonraki kuşaktan Mükrimin Halil Yinanç gibi ona da “Hâfıza şampiyonu” ve
“Kafasının içi, kütüphânesinin içinden daha zengin olan adam” derlerdi. Ali
Emîrî’den sonra bu ülkede en büyük kütüphâneye sahip şahsiyetlerdendi. 1953’te
İstanbul Üniversitesi’ne bağışladığı kütüphânesi milletlerarası bir hazine
değerindedir. Sahaflar Çarşısı onun çok sevdiği ve uğradığı mekândır. Mizacını
bilen sahaflar onun çarşıya girmesiyle gösterişli bir karşılama merasimi
yaparlardı. Böyle karşılanmaktan hoşlandırdı.
“KONAK SOHBETLERİNİN” VAZGEÇİLMEZ KİTAP
ÂLİMİ
Süleyman
Nazif’in ‘Dârü’l-Kemâl’ olarak isimlendirdiği “Konak sohbetleri” meşhurdur
onun. Şâkirlerinin ve sohbetine katılanların nezdinde “Konak sohbetleri”
devrinin “üniversitesiydi.” Sohbetlerinde kendisi daima “tek hatip” tir.
Başkasının konuştuğu nadirattandır. Her türlü ilim, edebiyat ve kitap
sohbetlerinde, tarihçi olması hasebiyle çok zaman Ord. Prof. Mükrimin Halil
Yinanç onun karşısında oturur ve sohbete yön verirdi. Konaktaki sohbetlerinde
müdavimlerinin oturacağı yerler belli ve âdeta numaralıdır. Gelenler bu usule
göre otururlar. Oturma düzeni İbnülemin tarafından müdavimlerin “rütbelerine”
göre belirlenirdi. Sevdiği şâkirtleri ve kendisine itaat edenler yakınında ve
karşısında otururlardı. (Gürlek, a.g.e., s.278-279)
“KİTAPLAR
SADECE İLİM VASITASI DEĞİL, BİR AŞK MEVZUUDUR”
Onun
“Konak sohbetleri” ne katılan Ahmet Hamdi Tanpınar bu kitap kurdunu şöyle
anlatıyor: “Toplamak, tasnif etmek ve dikkatle saklamak. Böylece koleksiyon yavaş
yavaş teşekkül edince, boşluklar kendiliğinden meydana çıkar. İşte o zaman
arama ve bulma başlar. Bazı kuş yuvaları gibi en dağınık ve birbirine yabancı
unsurları ifrazlarıyla birleştirerek, bütün bir kütüphâne hazırladı. Bir âlim
çalışması ve sabrıyle, bir koleksiyoncu merakını baş başa götürmesi- çünkü onun
için vesikalar ve kitaplar sadece bir ilim vasıtası değil, bir aşk mevzuudur-
doğrunun, faydalının uğruna sarf edilmiş bütün ömrünü bilgi toplamak, meseleler
vaz’etmek ve halline çalışmakla geçirmiştir. Son devirlerimiz tarihi hakkında
onun kadar orijinal vesika neşretmiş, bütün bu yüz otuz senenin yayını üzerinde
durmuş muharrimiz azdır. Matbu ve yazma görmediği eser, Babıâli kalemlerinden
geçip de kopyesini almadığı bir vesika yoktur, denebilir. Tecessüsünü durmadan
sağa sola uzatan bu muharrir, her adımda basılmış veya basılmamış vesikaların
yeni bir harmanını yapar.” (A. H. Tanpınar, Edebiyat Üzerine
Makaleler (Haz. Prof. Dr. Zeynep Kerman, s. 416.)
Tanpınar’a
göre İbnülemin, kitap toplama ve yazma müptelalığının yanında son derece
sosyal, faal, nüktedan ve bir yanıyla da asabi ve benmerkezli bir insandır.
Merkez daima kendisidir. Çalıştığı komisyonlarda Bâbıâli ile çok zaman sert
tartışmalara girer ve “protokol” lere uymazdı. Çalışkanlığı ve bilgisinden
dolayı resmî zevat onun bu tür tavırlarına ses çıkarmazdı. (Kerman, a.g.e.,
s.416) Biriktirdiği
binlerce faydalı kitabın sahibi olan bu zatın sert ve tok sözlü bir adam olduğu
anlatılıyor. Kendisi de bu huyunu inkâr etmiyordu: “Mizacım asabî, teessürüm
şedit, kalbim rakik, intikal ve infialim seri olduğundan, o şefkatli baba ve
anne beni hüsn-i muamele ile büyütmeye ve kalbimi incitmemeye itina
etmişlerdir.” (Kökü mâzide bir âti İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Yasin Şen, Türk
Yurdu dergisi, Aralık 2013, sayı:316)
İŞGALCİ
FRANSIZLAR KİTAPLARINI YAĞMA EDERLER
Yazılanlara
göre, sebebi bilinmeyen bir şekilde Mehmed Âkif, Babanzâde Ahmed Nâim ve
kendisi gibi kitabiyât âlimi olan Ali Emîrî ve Muallim Cevdet gibi güzel
adamlara soğuk dururdu. Aykırı huylarına rağmen para ve silah zoruyla
yapılmayacak şekilde topladığı kitaplarla bu ülkeye kütüphâne hediye eden, iki
arkadaşıyla Türk-İslâm Müzesi’ni kuran İbnülemin’in kitap sevdasından dolayı başından
çok işler geçmiş. İstanbul’un işgal edildiği 1919 yılının mayıs ayında Fransız
askerleri, sayısız yazma ve basma kitapların, gazete ve dergi arşivlerinin, hat
örnekleri ve tarihî tabloların bulunduğu baba yâdigarı olan Mehmed Emin Paşa
Konağı’na postallarıyla doluşurlar ve nakil için verilen süreyi beklemeden
yağma ederler. Moğol zulmüne benzer bu vahşiyâne kitap talanı sırasında
İbnülemin orta yaştadır. Kâfirin ve el günün içinde ağlamayı vakarına
yakıştıramaz, fakat bu hâdisenin kişiliğinde var olan asabîliği daha da
artırdığı bir gerçek. Şöyle anlatıyordu: “Evimiz dört duvardan ibaret
denilebilecek bir halde harap ve tamamen boş olarak bize teslim edildi. Yazma
kitap sayfalarının ve bâzı mühim evrâkın nerelerde kullanıldığını söylemekten
hayâ ederim. Garp medeniyetinin ne demek olduğunu zâten bilirdik, bu defa daha
iyi öğrendik.” (Gürlek, a.g.e., s. 278)
İstanbul
Üniversitesine bağışladığı kitaplar için yapılan merasimde söyledikleri her
devrin kitapseverlerine bir mesajdır: “Benim beğenilecek bir şeyimin olmadığını
samimi bir vicdan ile itiraf etmekle beraber müseteselli olduğum yalnız bir
cihet var ki, aziz milletimin maârifine hizmet için çalışmakta bulunduğumdur.
(…) Cenâb-ı Mürebbî-i Âlem ‘Rızkın hayırlısı, kifayet edenindir’ buyurduğundan
bana isabet edene kanaat ettim. (…) Dilerim ki, kitab-ı hayatım kapandıktan
sonra kitaplarım erbâb-ı tetebbu’ ve meraka faide temin eylesin.” (Cumhuriyet
Devrinde bir İstanbul Efendisi İbnülemin Mahmud, Fikriyat.com. 28 Kasım 2017)
Sözün
hatmi; niyeti hâlisti, derdi dâvası kitaptı. İrfanımıza ve medeniyetimize dair
kitapların gözden düşürüldüğü modern zamanlarda futbolcudan, sahne
sanatçısından, sinema oyuncusundan kahraman ve model seçenler kendilerine
böylesine kitap kurtlarından kahramanlar seçseler, desek gülünç mü olur?