31 Ekim 2015

Bu işte bir iş var!

Şu anda tüm dünyanın Türkiye'yi konuşuyor olması gerekirdi.

CNN International'ın ekonomi birimi Türk işadamlarıyla röportaj için kuyruğa girmeliydi. Mesela inşaat sektörünü mercek altına almaları iyi olurdu.

Ekonominin patronu Mehmet Şimşek geçenlerde inşaat sektörünün Türkiye için önemli ama ana etken olmadığını açıklamıştı.

Bu bile küresel anlamda önemli bir açıklamaydı.

Acele etmeleri lazımdı. İş adamlarıyla röportajı bitirdikten sonra hızla Ankara'ya gidip seçim maratonu arasında ilgili bakanı bulup onunla da canlı yayın peşinde koşmaları lazımdı.

3. köprünün, Körfez geçişiyle birlikte İstanbul'u ipek yoluna bağlamak fikrinin nasıl ortaya çıktığına dair BBC belgesel hazırlamalıydı.

ABC News, Cumhurbaşkanımız, olmadı Başbakanımız o da olmadı bir bakanımız hatta ekonomiden üst düzey bürokrat bile olsa birilerini bulup önümüzdeki 20 yılda Türkiye'nin havayolu taşımacılığından ne hedeflediğini sormaları bunu dünyaya duyurmaları gerekiyordu. 3. Havalimanı'nın ne anlama geldiğini dünya üzerindeki etkilerini araştırmalıydılar.

Sonra National Geographic ekibi 3D teknolojisini dünyada en iyi kullanan ülkeler arasına nasıl olup da çaktırmadan girdiğimiz hakkında bir belgesel yapabilirdi.

Discovery Channel da boş durmamalıydı. Onlar da Türk pilotlarının hedefi nasıl olup da hep 12 den vurduğu üzerine detaylı bir çalışma yapmalıydı. Özellikle stres altında arkadaşları şehit edilmişken hırslarına yenik düşmeden 3 saat içinde 200 küsür hedefi tam isabetle bombalamanın psikolojik analizini yapabilirlerdi mesela.

Financial Times, Independent, Times ve tekmili birden İngiliz medyası kendi krallıklarının bekası için Türk hükümetine nasıl destek vereceklerinin hesabını yapmaları gerekiyordu.

Sadece onlar mı?

Ben David Cameron'ın yerinde olsam “Kraliçeme“ bir Türkiye sunumu yapardım. “bunları nasıl ‘batırırız' değil, nasıl ‘yüceltiriz'i düşünmemiz lazım” derdim. Öyle ya! 2008 deki krizde AB ülkeleri tel tel dökülürken Türkiye hepsini ayağa kaldıran güç olmuştu. Teğet geçmişti o kriz. Türkiye Batının Asya'ya açılan kapısıydı.

Hadi Merkel'den bunu beklemem saflık olur kabul ama en azından Almanya'da “görev” yapan “Türk” milletvekillerinin kendi ülkelerini daha güçlü göstermek için ellerinden geleni yapması gerekirdi. Ne de olsa Türkiye güçlüyse onlar da orada güçlü olacaktı.

Obama'nın ABD meclisinde “Türkiye konulu” oturum yapması gerekirdi. Türkiye'yi ekonomik ve askeri olarak nasıl güçlendiririz de Ortadoğu'daki ağırlığını arttırabiliriz diye uzun süren oturumlar yapmalıydılar. Ne de olsa güçlü Türkiye en çok ABD'nin işine yarardı.

Rusya, Çin, Asya ülkeleri Türkiye'yi övme, yüceltme yarışına girmeliydi.

Güçlü Türkiye, bu ülkelerin de Batı Dünyası'na açılma kapısıydı ne de olsa!

Gelelim içeriğe…

İsteyen istediği partiye oy verebilir. İstediği takımı tutabilir, istediğine inanabilir.

Ama mesele ulusal çıkarlar olunca herkesin aynı dili konuşması gerekirdi.

Cumhuriyetçisinden demokratına en muhalif olanın “Cumhurbaşkanımızın meşruiyetini zedelemeye yönelik sözlere” en önde karşı durması gerekiyordu. Onu kendisinin seçtiğini söylemesi “katil!” diyenin Cumhurbaşkanlığı şahsında kendisine o hakareti ettiğini bilmesi gerekiyordu.

Rüyadan uyanmanın zamanı geldi değil mi?

Peki, ne oldu?

Türkiye, terör örgütüne yardım eden, kendi halkını bombalayan, halkı fakir, ekonomisi çökük, sefil bir ülke diyorlar.

Kara propaganda için ellerinden geleni yapıyorlar.

Gerçekten buna da bazıları inanıyor.

Pes yani!