VF kat sol
VF kat sağ

04 May 2019

Çalışmak (istikrarlı veya istikrarsız)

ÇALIŞMA OLMAZSA NE OLUR?

Kâinatta her şey hareket, yani çalışma hâlindedir. Gökte güneş, bahçede çiçek, ağaçta meyve, görmediğimiz hava, bitkiler, hayvanlar, insanlar… Bütün güzellikler çalışmanın meyvesi. Demek ki, güzel şeyler ortaya çıkarmak için çalışmak, güzelliktir.

Bir düşünseniz o çalışmalarla neler ortaya çıktığını; aklınıza, gözünüzün önüne neler gelir neler… Bir şeyler yapmak için gayretiniz artar. Çalışmayı daha çok sevmeye başlarsınız.

Ya tembellik!.. Ufff! Bitişin, insanın kendisini bitirişinin düğmesi. Olan ve olacak güzellikleri yok edişin paslı mekanizması. Kendi aleyhine, faaliyetsiz faaliyet. Çarkın durduruluşu.

Karıncalara ayıp, arılara ayıp, kuşlara ayıp. İçinde atomlar hareket hâlinde olup “vazifesini yapan” topraklara, dağlara, taşlara, köklere, dallara, yapraklara, çiçeklere ayıp.

İyilerin tembelliği, çevremizin ve dünyanın iyileşmesi ve güzelleşmesinin önündeki büyük engel… Bu konuda Mevlânâ'nın tespiti şu: “İyilerin tembelliği, kötülerin hâkimiyetini hazırlar…”

Çalışmayı çocuklara sevdirmek gerekir. Lakin kalplerinde heyecan olarak çarpmaz da sırtlarında yük gibi düşünürlerse taşıyamazlar. Taşıdıklarından da pek bir hayır gelmez. Severek çalışmakla sevmeden çalışmanın süreci de, sonuçları da bir olur mu?.. “Seve seve değil üzüle üzüle çalışıyorsanız, o işi bırakın.” Demiş Halil Cibran. Ne bırakmaya, ne de bıraktırmaya niyetimiz olmadığına, olamayacağına göre, çocuklara, arkadaşlarımıza, yakın-uzak çevremize çalışmayı sevdirmek ve seveceği, insanlığa faydalı işlere yöneltmek için yollar aramalıyız…

Bunun öncelikli yolu ise, düşündürmekten, meyvesini göstermekten, takdir ve teşviklerle, çalışmanın ve başarmanın “uzun mesafeler”le birlikte “kısa mesafeler”de de sevincini hissettirmekten, yaşatmaktan geçiyor… Bir şeyden zevk alınınca alışkanlık hâline gelmesi kolaylaşıyor. Tembel adam hiç, iş yapıp, yorulup yorulup da dinlenmenin zevkini yaşayabilir mi?..

Güzel örnekler, özellikle büyük şahsiyetlerin hayatlarının okunması, anlatılması, hissedilmesi, çocuklar, gençler, bütün insanlar üzerinde büyük tesir gücüne sahiptir.

Yapmaları gereken işleri özellikle çocuklar, gençler için zevk hâline getirmeye çalışmak gerek. Zevk alınan iş kolaylaşır. İnsan o sevme ve yapma isteği ile farkında bile olmadan artı, hatta çarpı, en enerjiler sarfeder. O yoldaki yorgunluk bile ona çok güzel gelir, mutluluk verir. Böylece, adım adım gerçek potansiyeli ortaya çıkmaya başlar.

Zevkle çalışmayı sağlayacak ve bunu sürekli kılacak en önemli unsur ise; çocuğun, gencin, yetişkinin, ulaşmak istediği bir hayâl ve hedefi olması ve o çok istediği hedefe, hedeflere giden yolda çalışmasıdır. İnsanı, yapı ve yeteneklerine uygun, sevdiği ve yatkın olduğu alanlara yönlendirirsek, çalışma zevkini verebilmek çok daha kolay olur. Arkasından itmeye, uğraşmaya gerek bile kalmadan çalışır.

 

ELİNDEN GELENİ YAPMAK

“İnsan için, kendi çalışmasından başka şey yoktur.” (Necm Suresi, 9. Âyet) Çalışmadan hiçbir şey olmaz. İnsan, hep keyfine göre hareket etmeye kalkışırsa, sonunda keyfinin istemediği hâllere düşer. Koşanlar kazanır; kaçanlar, kaytaranlar kaybolur... Çalışmayan tavşanı, çalışan bir kaplumbağa bile her zaman geçer.. Ne kabiliyetler, ne dehalar böyle kaybolup gitmiş; hâlâ da göz göre göre gidiyor. Bu gidişle, daha niceleri de gidecek.

Bize düşen, sellerin sürükleyip götürdüğü verimli ve altın taşıyan toprakların önünde set oluşturmak, harcanmalarını engellemek ve en güzel şekilde değerlerini bulmalarını sağlamak. “Bizim gücümüz, çalışmamız buna yeter mi!” Denilebilir. Kutadgu Bilig'de bin sene önce söylenen şöyle bir söz var: “Kişi sabırla çalışırsa, göğe bile yol bulur.” Fakat adım atılmazsa yürünmez. Zemahşerî, “Karanlık geceleri ben uykusuz geçirirken, sen sabaha kadar uyuyorsun. Ondan sonra da bana yetişmek istiyorsun. Ne gezer…” diyor.

Çocuklara, gençlere, yetişkinlere ısrarla söylememiz gereken bir söz var:

“Gelişmiş” denilen ülkelerle aramızda uçurum var. Bu mesafeyi kapatıp öne geçmek için, normal bir tempo ile çalışmak yetmez. Zamanında çalışmayanların yerine de çalışmak lazım. Yoksa aradaki mesafeyi nasıl kapatacağız? Saatte 300 kilometre hızla giden bir arabaya yetişmek için, 100 kilometreden 200'e çıkmak yetmediği gibi, 300'ü de aşmak, hem de çok aşmak gerekmez mi?

Öyleyse ona göre çalışalım! Çalışmalarımızın, yoğunlaşmalarımızın arkasından düşüncelerimizde, ufkumuzda patlamalar olmaya, gittikçe çok daha güzel şeyler ortaya çıkmaya başlar.

İSTİKRARLI VEYA İSTİKRARSIZ

Şüphesiz ki, en verimli çalışma, istikrarlı olandır. Fakat, herkes istikrarlı çalışamaz; ya da her zaman çalışamaz. Peki bu durumda, “İstikrarlı çalışamıyorum.” Deyip hiç çalışmasın mı? Oysa, istikrarsız olan çalışmayla da bir derece sonuç alınabilecek şeyler var. “Sadece istikrarlı çalışma” denilirse, hitap edilen kitle, ancak çok cüz'î, az bir kesim olur. Büyük çoğunluk ise, kısmen de olsa faydalanabileceği birçok değerli şeyden mahrum kalır.

ÇOCUKLAR İÇİN, “ÇOK ÇALIŞ, ÇOK OYNA”

Yalnız, çocuklar için, “Çok çalış, çok oyna.” Formülü uygulanmalı; ya da mümkün olduğunca, çalışmayı zevkli, eğlenceli hâle getirmelidir. Bu yaklaşım genelde, onların psikolojisine daha uygundur. Oyunla çalışmanın dengesini kurabilen çocuklara, “Maşaallah! Helâl olsun!” Demek gerekir.

Çalışmaya teşvik için, bazı başarılar karşısında hediye ile ödüllendirmek de faydalı bir yoldur. Fakat her başarıda hediye almaya, hep bir karşılık için iş yapmaya alıştırmak da çok yanlış olur. Bu, o çocuk ve gençlerin insanî gelişimlerine ve kendilerine saygılarına, yani insanlıklarına zarar verir, onları da memnun etmez. Azıcık düşündüklerinde, “Biz karşılık için mi yapıyoruz?” Diye düşünmeye, söylemeye ve söylenmeye başlarlar… Ya düşünmezlerse mi? O daha da kötü olur…

Oyun çocuğun hakkıdır. Bu denge iyi kurulduğunda, oyun çocuğun derslerin başına daha rahat ve deşarj olmuş vaziyette oturmasını sağlar. Bu, yalnız çocuklar için değil, bir ölçüde yetişkinler için bile böyledir.

ÇALIŞKANLIK OLMASA

Çocukların ve gençlerin iç dünyalarına şu bilinci yerleştirmeliyiz: “Zamanında bir adım atmayan tembel, sonradan yüz adım atmak zorunda kalır.” (Giovio) Yani tembelliğin sadece bir sonucu, kafaca ve bedence daha çok yorulmaktır. Ve tembele, tembellik anında bile rahat yoktur; kafası ve kalbi sürekli huzursuzdur; sonrası zaten sıkıntı. Şöyle hafifçe bir düşündüğünde, bunun örneklerini herkes kendi hayatında veya çevresinde görür. Örnekler hemen peş peşe akla gelir.

Dünyada maddî-manevî ne kadar güzellik varsa, hepsi çalışkan insanların eseridir.

Çocukları, gençleri, arkadaşlarımızı çalışmaya teşvik için, bazı konularda onları harekete geçirici kısa da olsa sohbetler yapabiliriz; yalnız, onların görüşlerini ve çözüm tekliflerini de saygıyla dinlemek şartıyla.

İşte örnek birkaç konu:

Çalışkanlık olmasa ne olur, şöyle bir düşünelim. Her şey önce durur, sonra biter… Yani her şey çalışmayla ayakta duruyor.

Peki, ülkemizde ve dünyada, bütün iyi insanlar tembel olsa ne olur?..

Peki, ülkemizde ve dünyada, bütün iyi insanlar çalışkan olsa ne olur?..

İyi insanların çalışkan olması için neler yapılabilir, biz neler yapabiliriz?

 

TEMBELLİĞE KILIF

Hasta:

- Sabahları bir türlü yataktan kalkamıyorum. Canım çalışmak da istemiyor.

Doktor:

- Şikâyetiniz bu mu?

- Evet.

- Bunun adı tembellik.

- Biliyorum doktor. Ama patronuma ‘hastayım' demek için bunun Lâtince bir adı yok mu?

Dünya yangın yerine dönmüşken, büyükler bir yana çocuklar yanarken, elinizdeki suyu aheste aheste, yavaş yavaş taşıyabilir misiniz?.. Oradaki tembelliğe “hastalık” değil, başka bir şey demek gerekir…

İnsanlığın gönlünü ve yüzünü güldürmek isteyenlerin, nerde tembellik, normal çalışmaya bile hakları yok!..

Aman dikkat! Ne kadar önemli ki, Peygamberimiz (sav) buyuruyor: “Çocuklarınızın tembelliği huy edinmelerinden sakının.”, “Yâ Rabbî, tembellikten Sana sığınırım!”

Yaratan Allah sürekli çıkış yolu gösteriyor: “(İşten) boş kaldın mı, hemen başka işe giriş ve yalnız Rabbine yönel!” (İnşirah Suresi, 7.-8. Ayetler)