VF kat sol
VF kat sağ

25 Ekim 2016

Develet, toplum ve beslenme politikası

Günümüzde gelişmiş batı ülkelerinin temel kaygısı, ekonomik ve sosyal dengeyi sağlama kaygısını aşmış ve başta var olan insan nüfusunu artırmak ardından da var olan ve var olacak nüfusun sağlık tedbirlerini alma kaygılarına evrilmiştir. Çünkü var olan bütün kaynaklar insan içindir ve bu imkanlar insan olmadığı sürece anlamsızdır.

Yapacağınız her türlü fonlama, tasarruf, projelendirme beyhude birer meşgaleye dönüştüğü gibi bu kaynak ve imkanları koruma konusundaki insan ihtiyacı bir krize dönüşürse, domino etkisiyle merkezine insanı almış bir kısır döngü bütün düzeni alt üst edecektir. Dikkatli izlendiğinde dominonun ilk taşının düştü düşecek bir halde titrediği de görülmektedir.

Özellikle Avrupa hükümetlerinin var olan nüfusun sağlığını ve yaşam ömrünü koruma adına aldığı tedbirlerin hiç biri boşuna değildir ve neredeyse sıkıyönetim tedbirleri gibi soğuk yüzlü ve geri adımsız tedbirlerdir.

Bugün ülkemiz yapısal olarak Avrupa ile özdeş bir insan kaynağı kıtlığına sahip değildir lakin bu krizin ilk adımları da ülkemizi yoklamaya başlamıştır. Nüfus artış hızının neredeyse durağan hale gelmesi, nüfus raporlarının kaygılı cümleler taşıması ve özellikle sayın cumhurbaşkanının yıllardır her fırsatta üç çocuk mevzuunu dile getirmesi boşuna değildir. Yaklaşık otuz yıl sonra yaşıtlarımızın hepsi artık yaşlı ve hizmete muhtaç bireyler haline gelip de, geride genç ve dinamik bir insan kaynağını göremediğimiz zaman ülkemizin temel problemi mutlak bir genç nüfus kaynağı problemi olacaktır.

Peki iş ailelerin çocuğa özendirilmesi, siyasilerin tavsiyesi veya  çok çocuklu aileler için oluşturulacak teşvik paketleri ile bitecek midir? İşte sorulacak en önemli soru budur!

Ülkede çocuk sayısını artırmaktan daha önemli olanı, var olan nüfus ve gelecek nüfus için bütün etkin kurumların katılacağı bir beslenme ideolojisi oluşturmaktır.

Bugün iyi beslenemeyen ve arkasına medya desteği almış üreticilerin resmen zehirden mamül yiyecekleri ile gündelik olarak resmen kendi eliyle kendisini zehirleyen kitlelere yeni bireyler katılsa ne olacaktır? Var olan bireyin hastalığı ve zayıflığı ve yeni gelecek bireylerin daha ilk yeme günlerinden itibaren vücutlarını, katkılar, emulgatörler, sentetik mamüller, gdo lu temel tarım ürünleri ile doldurması gelecek neslin hasta ve dengesiz bir bünye ile hayata katılması demek olacaktır.

Bu hem ekonomiye yük, hem insana kıyasıya bir zulüm değil midir? Batılı hükümetler keyiflerinden milyarlarca euro harcayarak beslenme ideolojisi programları düzenlememektediler.

Bugün hükümetimizin, yerel yönetimlerimizin ve yaptırım gücü olan diğer etkin kurumların topluma beslenme bilici aşılama kaygısı olan her türlü unsur ile yakın ilişkiye geçerek projeler üretmesi elzemdir. Var olan medya ideolojisinin gözden geçirilerek, modern ve geleneksel bütün birikimin toplumun gündelik yaşantısına tavsiyeler yekünü şeklinde aktarılması ve özellikle okullarda, yeni neslin paketli zehirlerden uzaklaştırılması bir nevi kurtuluş savaşı mesabesindedir. Savaşlar belirli bir insan kitlesini bir anda geçici bir süreliğine yok edebilirler ama emin olalım kötü beslenmenin etkileri uzun vadede bir savaşın etkilerinden daha acıdır ve daha sistemli bir yok oluşa vesile olmaktadır.