20 Eylül 2016

GDO dalgası ve duyarsızlık

GDO'lu ürünler, vesile oldukları tahribat, ilahi düzene karşı başkaldırı sayılabilecek yöntemleri, GDO'lu ürün yetiştiricilerinin global güçleri ve ideolojik kökenleri  baskın şekilde olmasa da çeşitli şekiller ve yoğunlukta medyada tartışılıyor. Avam nezdinde mevzu salt bir sağlık tehdidi problemi olarak algılansa da iş bir sağlık tehdidinin çok ötesinde.

Zaten sorun GDO problemine bir sağlık ve beslenme problemi olarak bakılmasından kaynaklanıyor, oysa durum bir sağlık problemi mevzusunun çok ötesinde. Mevzunun ilahi boyutu şeytanın “onlara hayvanların kulaklarını kestireceğim”  vaadinin ekseninde, işin ucunda Allah'ın Halık ismine şirk koşmak var.

Yani ademoğullarının şeytanın aldatışı ile Allah'ın yaratmasına müdahale etmesi ve dolayısı ile bir yönü ile Müslümanların akideye tahakkuk eden bir meselesi…  Enteresan olanı son yıllarda gerek akademik, gerek medyatik imkanları artmış Müslümanların mesele ile herhangi bir şekilde ilgilenmemesi. İmkanı kısıtlı birkaç minik STK ve birkaç yazar dışında olaya parmak basan olmadı.

Daha da garibi Bursa, Hatay, Çanakkale gibi şehirlerimizde devasa tarım yatırımları yapan GDO firmaları bir çok yapılanmayı son yıllarda gerçekleştirdi. Örneğin tescilli, kısır ve besin değeri düşük tohumlarının Türk çiftçisini geliştireceğini iddia eden bir şirket yetkilisi, 2014 yılında, tohum üretiminin 3000 hektara düşen 250 bin çuvaldan 1.2 Milyon çuvala çıkartılması gerektiğini söylemişti ve şirketin faaliyetlerini incelediğimizde kapasite artırımı konusundaki ciddiyetlerine bugün somut bir şekilde şahit oluyoruz.

GDO'lu ürün tüketiminin ülkemizde başladığı yılları baz alırsak, bu ürünlerin sebep olduğu kanser türleri ile her geçen gün daha yoğun miktarda karşılaşacağız. Bu ürünlerin özellikle tüketim yoğunluğu karlılığından dolayı gündelik hayatımızda yoğun bir şekilde tükettiğimiz ürünler.

Ülkedeki denetimsizlik ve GDO ya karşı ideolojik körlük adım adım Türkiye'yi Ortadoğu ve Balkanların GDO üssü haline getiriyor. Ülkemizde bugün Osman Nuri Koçtürk muadilli mücadeleci bilim adamlarına rastlayamadığımız için batıdan ithal ve oldukça da verimli birkaç esere sahibiz. Kendi topraklarımızın anti GDO kitaplarına sahip olana kadar en azından Jeffrey Smith'in “Aldanışın Tohumları” ve “Genetik Rulet” gibi kitaplarını okuyup tavsiye edebiliriz. Ayrıca İnternette kolaylıkla bulabileceğimiz –geneli Türkçe altyazılı olmasa da- bir çok verimli belgesel ve anti propaganda çalışması mevcut.

Hatırlarız, çocukluk zamanlarımızda ciddiyetle üzerinde durulan bir “Veremle mücadele haftası” vardı. Verem genellikle yoksulluktan kaynaklanan ve çeşitli tedbirler ile yok edilebilen bir hastalıktı.

Şimdi nimetlerin çokluğunun nikmete dönüşmüşlüğün çilesini çekmekteyiz ve GDO ile mücadele sadece STK ve birkaç bilinçli yazarın baş edebileceği bir bela değil.

Dolayısı ile en başta resmi kurumların sert ve ideolojik tavırlarla mücadele yoluna çıkılabilir çünkü bu şirketler bugün resmi kurumların verdiği izin ve ruhsatlarla üretimlerini yapmaktalar. Toplumumuzun yapısı itibarı ile topraklarımızda zaten resmi tavır ardından çok büyük bir sivil insiyatif ve örgütlenme oluşturuyor. Bazen de her şeyi sivillerden beklememek gerek!