20 Nisan 2019

Hiçbir Zaman Tedbiri Elden Bırakmamalıyız!

Tedbir, bir konudaki muhtemel tehlike ve riskleri önceden görerek; gerekli önlemleri almak ve her çeşit ihtimale hazırlıklı olmak, demektir.

En güzel tedbir, yapılacak işin sonunda karşımıza çıkabilecek olumsuzluklara şimdiden çözümler hazırlamak ve daima ihtiyatlı olmaktır. Tedbirli olmak, muvaffakıyet ve başarının işaretidir.

İnsan, her konuda ve dâima tedbirli olmalıdır. Mesela konuşurken söyleyeceği sözün nereye varacağını hesaplayarak konuşmalıdır. Sarfettiği sözlerin kimleri inciteceğini iyi  düşünmeli ve fincancı katırlarını ürkütmemelidir. Bir de kendisini ilgilendirmeyen konulara burnunu ve duvar deliklerine de elini asla sokmamalıdır. “Min hüsni İslami'l-mer'i terkuhu mâ lâ ya'nîhi” (Kendisini ilgilendirmeyen konulara girmemesi, kişinin müslümanlığının güzelliğindendir,) [Tirmizi] hadis-i şerifini hiçbir zaman unutmamalıdır.

Tedbirini Al ve Tevekkül Et!

Allahü Teâlâ, kâinatı hassas bir denge, mükemmel bir ahenk ve şaşmaz bir nizam içinde yaratmıştır. Meydana gelen herşey, İlahî kanun ve kurallar çerçevesinde meydana gelir. Dolayısıyla her zaman ve her konuda, kâinatta câri olan fıtrî kanunlara riayet etmek en akıllıca bir tedbirdir.

Dinimizin müsaade ettiği meşru tedbirleri almak, tevekküle asla mâni ve engel değildir. Çünkü mümin, tedbir almakla beraber muvaffakiyet ve başarıyı sadece ve sadece Allahü Teâlâdan bekler ve böyle inanır.

Aklın öngördüğü şekilde tedbirini almadan tevekkül etmek ise, genellikle tembel ve vurdumduymaz insanların işidir! Hakikî tevekkül, sebepler dairesinde tedbirini aldıktan sonra, netice hususunda Allahü Teâlâya tevekkül edip güvenmektir. Çünkü, tedbir alındığı halde tersi olabilir. Demek ki tevekkül de lüzumsuz değildir. Mesela, sabah namazını kaçırmamak için saat kurmak, akıllıca bir tedbirdir. Fakat bazan saat çaldığı halde kalkamayabiliyoruz.

Tedbir Bizden, Takdir Allahü Teâlâdandır

Evet tedbir bizden, takdir Allahü Teâlâdandır. Yani tedbir alsak da almasak da Allahü Teâlânın dediği olur. Çok kullandığımız “inşaallah” kavramının manası da budur.  Yani Allahü Teâlânın istediği olur, istemediği ise hiç olmaz. Fakat tedbir alma sorumluluğumuz var. Bunun için de üç yaşındaki çocuğumuzu tek başına dışarıya salmıyoruz.

Atalarımız ne güzel söylemişler: “Tedbirde kusuru olan, takdire bahane bulur.” Yani yapılan her işte, önceden gereken tedbiri amalıdır. Gereken önlemi almakta kusur eden kimseler ise, bunun sonuçlarını şanssızlıklarına veya kadere yüklerler. Tabii ki, iş işten geçmiş oluyor. Hangi konuda olursa olsun beklenmedik bir olayla karşılaştığımızda, suçu başka yerlerde aramak yerine  nerede ihmalkâr davrandığımıza bakmamız, aklın ve ilmin gereğidir.

Kaderden Kadere Kaçıyoruz

Bir gün Hazret-i Ömer radıyallahü anh, tehlike arzeden bir yere gitmekten vazgeçmişti. Kendisine Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsunuz, diye sorulduğunda; “Evet, Allah'ın kaderinden yine Allah'ın kaderine kaçıyoruz,” demişti.

Peygamber Efendimiz aleyhissalatü vesselamın okuduğu önemli bir dua da bize bunu öğretiyor:

“Allahümme eûzu bi rıdake min sehatik ve bi muafatike min ukûbetik  ve eûzu bike mink lâ uhsî senâen aleyke ente kemâ esneyte alâ nefsik.”

(Allahım! Öfkenden rızana, cezandan affına, Senden  Sana sığınıyorum. Sana layık olduğun [meth ü] senayı yapma gücüm yok. Sen Kendini sena ettiğin gibi [yüce]sin!) (Müslim 486)

Yakup aleyhisselam, oğullarını Mısır'a Hazret-i Yusuf'un yanına gönderirken, onlara: “Oğullarım! Hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin,” (Yusuf 67) diye tenbihlemişti. Çünkü O, oğullarının insanların dikkatlerini çekerek haset ve nazara muhatap olabileceklerini, düşünüyordu. Fakat sözünün devamında da: “…Gerçi ben ne yapsam, Allah'tan gelecek takdiri önleyemem. Zira hüküm yetkisi, yalnız Allah'ındır. Onun içindir ki ben ancak O'na dayanır, O'na güvenirim. Tevekkül edenler de yalnız O'na dayanıp güvenmelidirler,” (Yusuf  67) diyordu.