VF kat sol
VF kat sağ

09 Nisan 2016

Hollande için yolun sonu

Modernleşme serüvenimizde kurumlarını kopyalayıp yapıştırdığımız, kendimize model seçtiğimiz Fransa'nın siyasi kültürü ve siyasetinin işleyişi bizden çok farklı. Kişilerden çok kurumların öne çıktığı bir siyasi düzen söz konusu.

Örneğin, Türkiye'de başbakanlık yapmış bir siyasetçi, belediye başkanlığı veya bakanlık yapmaz. Bunu tenzili rütbe sayar.

Fakat Alain Juppé 1990'lı yıllarda başbakanlık yapmış, öncesinde ve sonrasında farklı kabinelerde bakan olarak yer almış ve şu anda Bordeaux belediye başkanlığı yapan bir isim. Bugünlerde de başkan adaylığına hazırlanıyormuş. 2017 seçimlerinde sağın en ciddi adayı olur.

Türkiye'de muhalefetteki bir parti, belediyenin ya da hükümetin bir icraatını eleştiriyorsa ki zaten eleştiriyordur, iş başına geldiğinde ilk iş o icraatı durdurur. Hâlihazırda, iktidara gelse üçüncü köprüyü yerinden sökecek çok muhalif siyasetçi var. Oysa bu tavra Fransa'da çok sık rastlanmıyor.

Bütün bunları “ideal Batı” tasviri yapmak için değil, farklılığa işaret etmek için yazıyorum. Kurumların öne çıkması, kimliklerin ve köklü geleneklerin öne çıkmasıdır. Kişiler gelip geçicidir. Bunu hatırlamamız gerekiyor. Bizim çıkarmamız gereken ders bu.

Kurumlar ve parti siyasetinin öne çıktığı Fransa'da ilk bakışta lider karizması önemli bir yer tutmasa da, François Hollande dönemi aykırılıklarıyla tebarüz etti. Hollande, daha adaylık sürecinde başından aşağıya hem de kürsüdeyken bir torba un dökülmesine rağmen devlet başkanı seçilmişti.

Seçildi seçilmesine ama hiç sevilmedi. Halen de sevilmiyor. Hollande'ın mevcut durumunun vahameti böyle bir siyasal kültürün varlığına rağmen artıyor.

AB düzeyinde yaşanan ekonomik krizler, seçmeni sosyalistlere mahkûm edince, kimsenin Hollande'ı gördüğü yoktu. Fakat görevdeyken rahatsızlıklar giderek arttı.

Avrupa arenasında Merkel'in yörüngesinde kalması, Euro krizlerine kesin çözümler sunamaması, ekonomik sorunlara yaklaşımıyla önce iş dünyasını, sonra da halkı küstürmesi, zaten çok tutulmayan bir lider olan Hollande'ı daha da antipatik bir duruma soktu.

Yaklaşık 4 aydır Meclis ve Senato'da yoğun tartışmalara neden olan tasarı ile ilgili geçen hafta açıklama yapan Hollande, mecliste değişiklik konusunda mutabakat sağlanamadığını belirterek, “Anayasa tartışmasını kapatıyorum” dedi. Otoritesinin ciddi şekilde zarar gördüğünü söylemeye lüzum yok sanırım.

Charlie Hebdo ve Paris saldırılarından sonra, Fransa'yı güvenlik endişesi sarınca, sadece Hollande değil, sosyalistler de büyük ölçüde güç kaybetti. Şimdi Hollande'ın yeniden aday olma isteğine Sosyalist Parti içinden büyük bir direniş var.

Sarkozy'nin Cumhuriyetçiler Partisi'ni kurarak siyasete döndüğü bu siyasi ortamda ve Nisan 2017'deki başkanlık seçimlerine bir yıl kala Fransa'da siyasi gündem ısınmaya başladı. Kesin gibi görünen ise, Hollande'ın yeniden başkan olabilmesi şöyle dursun, partisi tarafından yeniden aday gösterilmesinin bile tartışmalı hale geldiğidir.

Sağcıların iktidara gelmesi durumunda yalnızca Fransa-Türkiye değil, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri de daha olumsuz bir yere doğru savrulabilir. Fransa'nın iç-dış güvenlik politikalarında söylem değişti gibi dursa da, icraatta ve sertlikte çok da bir değişiklik olmadı zaten. Aşırı sağcı Ulusal Cephe'nin oylarını artırması bu sertliğin de ötesine geçilmesine neden olur.