VF kat sol
VF kat sağ

17 Eylül 2018

İnsanlık sahiden de küresel ısınmaya doğru açıdan bakıyor mu?

“Güney yarım küre üzerindeki Ozon tabakasında bir deliğin bulunduğu uzun zamandır biliniyor. Üstelik deliğin boyutları giderek büyüyor. Coğrafi konumu gereği bu delikten en çok etkilenen ülke Avustralya. Avustralyalılar yıllardır “tepelerindeki delik” ve artan kanser riskiyle karşı karşıyalar. Bugüne kadar Ozon delinmesi ve riskleriyle sadece tatil beldelerinde yüz yüze gelmiş olan Avrupalılar da şimdi bu tehlikeyle yaşamayı öğrenmek zorunda kalacaklar.”

2000 yılına ait bir “Ozon tabakası delinmeye devam ediyor” haberinin içindeki tuhaf tehdit dikkatinizi çekti mi? Gelecek yıllarda en büyük sorunlardan birinin Avusturalya'da yaşanacağı ifade edilmiş. Ne kadar ilginç, oysa şimdi Avusturalya ve Yeni Zelanda küresel ısınmanın en az etkileneceği alanlar listesinde yer alıyor. İki ülke de geçtiğimiz yıllarda Forbes'un araştırmasına göre zenginlerin en fazla göç ettiği ülkeler arasında ilk sıralarda yer aldılar.

İklim değişikliği veya daha karamsar olarak aklımıza kazınan küresel ısınma meselesi, uzun yıllardır daha çok olumsuz sonuçları üzerinde topluma sübvanse edilen konular arasında yer aldı. Geçtiğimiz yaz da Avrupa'da yine beklenmedik sıcaklar can aldı. Ama biraz eskiye giderseniz Avrupa'da aşırı sıcakların her 10 yılda bir onlu sayıları kimi zamanda yüzlü sayıları aşan can kaybına yol açtığını görebilirsiniz. Haberciliğin umutsuzluktan beslenme ihtiyacı duyduğunda sarılmayı tercih ettiği iklim değişikliği aslında hem karamsarlığı hem de iyimserliği içinde barındırması gereken bir konu ancak burada da çıkar gruplarının niyetleri meseleyi maalesef giderek ciddiyetinden uzaklaştırmaya başladı.

Küresel ısınmaya yönelik yaklaşımlarda karamsarların beklentilerini çoğumuz biliyoruz. Peki iyimserler bu konuda ne düşünüyorlar? İklim değişikliğini ele alan iyimserler ikiye ayrılıyor; birinci kısımda yer alanlar zararların birçok fırsata yol açabileceğini savunuyor. Bu fırsatları sıralamak gerekirse; küresel ısınma ile birlikte buzullarda meydana gelen erimeyle beraber Süveyş Kanalı'na alternatif olarak Arktik Okyanusu rotası kullanılabilecek. Dünyanın ticaret ve lojistik rotasını bir anda değiştirebilecek bu beklenti, gemilerin kullandığı yakıt ihtiyacını da düşürecek. Tabi iyimserlerin bu iddiada unuttuğu önemli bir ayrıntı var o da gemilerin taşıdığı kimyasalların kutuplar ekosisteminde yol açacağı zararlar. Uzmanlar bu nedenle bu tezi savunmanın doğru olacağını düşünmüyor ancak Çin, ABD ve Rusya gibi büyük ülkeler şimdiden bu yeni rota için güç savaşlarına başladı. Buzulların erimesi yalnızca ticaret rotasını değiştirmiyor, buzullardaki yakıt rezervinin de ortaya çıkmasını sağlıyor. Bu nedenle şu anda 20'ye yakın ülkenin keşif ekipleri kutuplarda çalışma yürütüyor. Ayrıca erimeyle birlikte kuzey ülkelerinde turizmin daha da gelişeceği beklentisi var. Bu durumun da yatırımların yönünü değiştirerek yeni istihdam alanları oluşturmada önemli bir etkiye sahip olacağı iddia ediliyor. İyimserler kanadında yer alanların diğer öngörüleri ise tarımsal çeşitliliğin artması ve üretim kapasitesinin gelişmesi yönünde.

İklim değişikliğine yönelik sergiledikleri tavırla iyimserler tarafında yer alan diğer kısım ise zararların girdirilebileceğine inanan iyimserler. Bu kesime göre gerekli önlemler alındığı takdirde küresel ısınmanın neden olacağı felaketlerin önüne geçilebilir. En son NASA'nın açıkladığı verilere göre ozon tabakasında bulunan delik 1988 yılından bu yana en küçük seviyeye geldi. Zararların önlenebileceğine inanan iyimserlere göre bu durum, 1987'de Montreal Protokolü'nün imzalanması ile gerçekleşti. Birlemiş Milletler de iyimserlerin bu yaklaşımına benzer bir açıklamayı geçtiğimiz aylarda yapmıştı.

İkinci tarafta yer alan iyimserler çok da haksız sayılmazlar. 1984 yılında Alman dergisi Sten'in haberine göre Almanya'daki ormanların 3'te 1'inin şimdiden öldüğünün ve çok yakında tüm kozalaklarının tükeneceğini yazmıştı. Birçok bilim insanı o dönemde bu araştırmayı destekledi hatta New York Times o dönemde benzer bir sıkıntının ABD ormanları için de gerçekleşebileceğini iddia eden bir haberle “Artık araştırma yapmanın değil, eyleme geçmenin zamanı” manşetini attı. Bugün gelinen noktada ise Almanya ve Avrupa'da biokütle beklenenin aksine küçülmek yerine büyümeye devam ediyordu. Aynı şekilde ABD ve Kanada'da asit yağmurları ormanlara zarar verecek bir tehlikeye henüz neden olmadı.

İklim değişikliklerine yönelik beklentiler böylelikle şunu görüyoruz; maalesef siyasallaşmış eylem çevreleri bu önemli konunun çoğu zaman yönünü yanlış yönlere iterek asıl konuşulması gerekenleri erteler konumda yer alıyorlar. Örneğin günümüzde küresel ısınmanın neden olduğu asit yağmurlarından ziyade çoğu sabotaj amacıyla çıkarılmış orman yangınları, doğaya daha fazla zarar veriyor. Yani ortada insan eliyle çıkmış bir zararlar bütünü söz konusu ancak bu doğanın vereceği bir cevapla değil de yine insan eliyle gerçekleşiyor. Örneğin; Dünya Sağlık Örgütü, iklim değişikliği nedeniyle her sene yaklaşık 150 bin kişinin öldüğünü açıklarken bu açıklama içine genelde aşırı sıcak ya da soğukların yol açtığı çeşitli hastalıkları dâhil ediyor. Örneğin Afrika'da aşırı sıcaklarla beraber daha fazla üreyen ve sıtma hastalığına yol açan sineklerin neden olduğu ölümler DSÖ'nün raporunda yer almış ancak son 15 yılda sıtma nedeniyle gerçekleşen ölümler yüzde 60 oranında azaldı. Ama diğer yandan, obezite, trafik kazaları, terör ve uyuşturucu gibi insan elinden çıkma asıl tehlikelerin neden olduğu ölümler, iklim değişikliğinin neden olduğu ölümlerin kat kat üstünde. Ve bu tehlikelerin neden olduğu ölüm oranı her yıl katlanarak artmaya devam ediyor. Yani iklim değişikliğinde ve diğer her önemli meselede karşımıza çıkan bir gerçek burada da bize yüzünü gösteriyor; her şey güzele doğru gitmese de iyiye doğru giden şeyler, kötüye doğru giden şeylerden daha önemsiz…