VF kat sol
VF kat sağ

14 Mart 2016

İyimserleştiremediklerimizden misiniz?

İletişim fakültelerinin ders kitaplarında "medyanın yalanlayıcı etkisi"nden bahsedilir. Kabaca bu, şu demektir; bir haber medyada yer alıyorsa insanları ikna etme noktasında o haberin psikolojik bir üstünlüğü vardır. "Doğru ki yazmışlar" diye düşünür insanlar.

Medyanın yalanlayıcı etkisinin en fazla farkında olmamız gereken zaman kesitinde yaşıyoruz.

Medyanın yalanlayıcı etkisi sadece haber bazında mı sözkonusu; tabii ki değil. Yazılı, görsel, işitsel tüm medyada boy gösteren gazeteci, yazar, çizer, yorumcu v.s için de aynı durum söz konusu.

"Adam işinin uzmanı ki ekrana çıkarmışlar" diye düşünülür. Ekranda meseleyi vuzuha kavuşturma(!) gayreti içindeki kişiye "Eften püften adam değil, koskoca profesör; boş ya da yanlış konuşmaz" diye bakılır.

Tabii ki aralarında işinin uzmanı olan, doğru analiz yapan ya da iyi niyetle bildiklerini paylaşmaya çalışan insanlar da var medyada.

Ama demem o ki ekrana çıkan her konuşanı işinin uzmanı, ehli gibi görmek doğru değil. Kimileri işinin uzmanı ama uzmanlık alanı, bizim zannettiğimiz alanda değil!

ZAMAN VE İNSAN ARASINDAKİ TUHAFLIK YARIŞI

Yaşadığımız zaman kesitinin hakikaten çok kendine özgü, karakteristik özellikleri var. Bu zaman öyle bir zaman ki insanların nerde durduğunu öğrenmek için "falanca terör örgütü, sizce terör örgütü müdür?" diye sormak icap ediyor.

Tuhaf olan soru değil, tuhaf olan günümüzde o sorunun sorulmasını gerekli kılan insanların varlığı...

İnsânî değerler noktasında ortak zemindeki daralma insanların arasındaki mesafeyi açıyor. Öyle açıyor ki hem de bir daha kapanmamacasına sanki...

Medyada yapılan kimi yorumlara baktığımızda "Teröre terör, teröriste terörist denemeyecekse neyi tartışıyoruz ki o zaman" moduna girmek çoğu zaman kaçınılmaz oluyor.

Onun için işimiz hem dünya hem de ülkemiz ölçeğinde giderek daha da zorlaşıyor.

İnsânî değerlere bakıştaki sapma ve ilkesel tutarsızlık yaşlı dünyamızda gelecekte daha mutlu insanların yaşama ihtimalini gün geçtikçe zorlaştırıyor.

İYİMSER Mİ YOKSA KÖTÜMSER MİSİNİZ?

Tüm insanlığın iyimserler ve kötümserler diye ikiye bölünmesi bu yüzden. Kötümser olmak için ekstra bir gayrete gerek yok. Dünyada ve ülkemiz coğrafyasının etrafında olan bitene bakıldığında kötümserliğin her geçen gün yeni mevziler kazandığı net olarak görülüyor.

Hani, kötümserler ve iyimserlerle ilgili şöyle bir hikâye anlatılır. İyimserler, "bu dünya her şeye rağmen yaşanabilecek ve mutlu olunabilecek yegâne gezegendir" derken kötümserlerin bu yaklaşıma verdikleri karşılık "maalesef"miş.

Ali Şeriati'nin ortaya koyduğu güzel bir perspektif vardır. Der ki; "yolu kaybetmek, yolda kaybolmaktan daha iyidir". Çünkü yolu kaybedenin doğru yolu bulma ihtimalinden söz edebiliriz. Ama yolda kaybolanın böyle bir şansı olmayacak. Çünkü o, zaten doğru yolda olduğunu düşünüyor.

Bu perspektiften bakınca dünyanın yolda kaybolmaya doğru hızla sürüklendiğini görmek kuşkusuz insanı tedirgin ediyor.

Dua edelim de işimiz Allaha kalsın diyesi geliyor insanın...