VF kat sol
VF kat sağ


Kanser ve ölümcül hastalıkların tedavisinde bitkilerin gücü

Bugün ülke nüfusumuzun büyük bir bölümü büyükşehirlerde yaşamakta ve doğal  yaşam şartlarından da uzaklaşmaktadır. Birde buna yanlış beslenme, ruhsal ve zihinsel sorunlar eklenince hastalıklarda  artış olması kaçınılmaz oluyor. Bu hastalıkların büyük bir kısmının  tedavisi hem zor, hem de çok uzun bir zaman almaktadır. Bugün aya giden insanlık hastalıklar söz konusu olunca biraz çaresiz kalıyor. Halbuki, yüce yaratan her türlü hastalığın çaresinin olduğunu haber veriyordu bizlere…  Buna rağmen en ağır kanserlerin  bile çözümünün olmadığını söylemek en büyük cehaletin örneği değil mi?  Her hastalık için bir bitki yaratıldığı ve  bir çok alternatif yöntemin var olduğu halde… Her semptomun bir nedeni vardır, sebep ortadan kalkınca, sonuç da değişir. Ruhsal, zihinsel ve bedensel alanda bir dengeleme oluşturulduğunda, Allah'ın izniyle şifa olabilir…

Modern tıb bize hastalıkların teşhisinde her geçen gün büyük imkânlar sunmakla beraber, hastalıkların tedavisinde aynı başarıyı bir türlü gösteremiyordu. Üretilen ilaçlar yetersiz kaldığı gibi, başka organlara ve dokulara büyük ölçüde zarar veriyordu. Hastalıkları tadavi etmekten çok, geçici çözümler  ile sınırlı kalıyordu. Sadece ilaç veya bitki kürleri ile tedavi yetersizdir. Enerjetik alanımızdaki blokajların kaldırılması, enerjide bir dengenin oluşturulması ve asıl hastalığın sebebi olan kirli enerjilerin vücuttan temizlenmesinden sonra gerçek anlamda tedavinin ilk adımını atmış oluruz. Buna yeni tıp anlayışında, Germanik tıp denmektedir.

Antibiyotiklerin hayatımıza girmesi ile; bugün ise, bu “mucize”nin kısmen aşırı dozlarda alınmalarının mahsusları ve zararlı sonuçları açıklıkla belirlenmiştir. Aşırı ilaç kullanımı ve diğer çevresel etkenler sebebiyle artan hastalıklar normal biyolojik dengenin bozulmasına neden olmuştur. 

Ağrı kesicilere değinmeden geçemeyeceğim. Ağrı kesiciler dokularda büyük hasara yol açmakla beraber, günümüzde oldukça yaygın bir şekilde tüketilmektedir.  Örneğin tansiyon düşürücü ilaçların, uzun bir süre alındığı takdirde kadınlarda göğüs kanserine yol açtığı, Boston, Bristol ve Helsinki'de, birbirinden bağımsız araştırma yapmakta olan 3 ayrı grup bilim adamı tarafından ispatlanmıştır.  Halbuki tansiyonu bir ömür boyu ortadan kaldıracak ve ülkemiz topraklarında bolca bulunan şifa hazinesi bitkiler  varken…

Ben sizlere doğru kişiler tarafından hazırlanan ve kişiye özel olarak sunulan şifa verici bitkilerin özelliklerini ve tesirlerini anlatmak istiyorum.

Bu bitkiler ki, Kanserden, tansiyona, şekerden, kemik erimesine kadar hepsinde oldukça etkili.

 19.yy da şekerin bulunmasıyla kanserli vakaların artışı acaba tesadüf mü?

1932 yılı Nobel ödülü sahibi Dr. Otto Warberg, Kanserin oksijen eksikliği ve şekerin fermantasyonu sonucu oluşturduğunu belirtmiştir. Başka bir çalışma da kanserin, bakteri ve virüslerin neden olduğudur. Yapılan her iki çalışma da doğrudur. Burada önemli olan beslenme şeklimizi değiştirmek ve bunu bir yaşam şekli haline getirmektir. Zevk için değil, yaşamak için ve gerektiği kadar yemektir. Sağlıklı yaşam için günde sadece iki öğün yeterlidir.

Kanserli hücrelerin en sevdiği besin şekerdir. Şeker tuzağı altındayız. Sadece tatlı şeylerde değil, tuzlularda bile, paketli pek çok gıdada şeker mevcut. Üstelik büyük kısmı da glikoz şurubu. Şeker, pankreası aşırı yoran, vücutta yağ olarak depolanan, bağımlılık yapan, kan şekerinizi birden bire yükselten, pankreasın gereğinden fazla çalışması sonucu aynı hızla düşüren ve tekrar bir şeyler yeme ihtiyacı hissettiren sinsi bir madde. Pankresata bulunan beta ve langerhan adacıkları sayısında azalma ve sonunda vücut için yetersiz insülin hormonu üretimi nihayetinde diabet hastalığı… Bu tatlı ve tuzlu,  rafine edilmiş zehirli besinler daha da lezzetli olsun diye çin tuzu yani monosodyum glutomat ilave edilmekte. Bizlerde afiyetle kanseri, pardon şekeri yiyoruz… Dedim ya bu yaşam şekli bizi zehirliyor, hasta ediyor, ardından da ilaç fabrikaları ve hastaneleri daha çok iş yapıyor. Hastalıkları engellerseniz, hastaneye ne gerek var… Bir köy ziyaretinde kanserli hasta var ve beslenmesi ile ilgili tavsiyeleriniz olur mu dediler… Ben ne göreyim! Sabah, akşam şekerli gıdalar, reçel ve pekmez yediriyorlardı.  Tabi ki, şekeri ve şekerli tüm gıdaları terk etmelerini söyledim.

 

Kanser başta olmak üzere bütün hastalıklar tedavi edilebilir. ‘'İmkânsız'' kelimesi bana oldukça yabancı ve sevmediğim bir kelimedir.  Ülkemiz şifalı bitkilerde dünyada birinci sıradadır. Dağlarımız, ovalarımız bu bitkilerle doludur. Bizler kıymetini bilmiyoruz. Fakat elin yabancısı ülkemizden tonlarca bitki toplayıp kendi ülkesine götürüyor. Almanlar Mersin'de kurdukları ve Amasya'dan aldıkları elmalar ile elma sirkesi yapmakta ve sadece kendi ülkesinde satmaktadırlar. Neden acaba? 

Siz değerli okurlarım, her gün mutlaka en az, 2 -3 litre alkali su içmeye gayret ediniz. İçtiğiniz her 1 litre suya 1 çay kaşığı bildiğimiz toz karbonat ilave ediniz. Şeker ve tatlılardan uzak duralım. İşlenmiş ambalaja girmiş tüm rafine gıdalardan da uzak duralım. Gazlı içecekler ve hazır meyve suları ise ayrı bir tehdit… Meyveyi posası ile beraber ve aç karna yiyiniz.

Ülkemizin ve kaynaklarının değerini bilelim ve insanlığın mutluluğu için kullanalım… Unutmayın her sorunun çözümünde en etkili ilaç sevgidir

 

Selam ve dua ile…