VF kat sol
VF kat sağ

02 Temmuz 2018

Kaosa mütevazı bir katkı sunma aracı olarak sosyal medya

24 Haziran gecesi seçim zaferini kutlamak için meydanlara iniyoruz. İnerken de çoğu kişinin elinde telefonlar, çeşitli şekillerde bu zaferi takipçileri ile paylaşma gayreti içindeler. Buraya kadar her şey doğal seyrinde ilerliyor. Mutlu olan mutlu, tepkili olan tepkili…

Öbür sabaha bambaşka uyanıyoruz. Gece telefonda yüzlerce mesaj birikmiş, bazı mailler spame düşmüş, insanlar CC'de dahi birbirine girmiş. En son gece 01.45'te İstanbul CHP İl Yönetimi'nden birinin WhatsApp konuşması atılmış, “Öndeyiz, engelliyorlar.” diye. Tuhaf, adı konamayan bir kitleye zaten doğru olanı anlatma telaşına girdik biz de. Neredeyse 2 gün boyunca doğru sonuçların bu olduğunu göstermek için yapmadığımız kalmadı. Sonunda Muharrem İnce'nin açıklamaları biraz bizi rahatlattı ama gelin görün ki sonuçların şaibeli olduğuna inanan birçok insan hala “bir umut” doğrunun peşinden koşmaya devam ediyor. Hatta ben bu yazıyı yazarken Gazeteci İsmail Saymaz şöyle bir tweet atmış; “Twitter ahalisi hala 24 Haziran'da bir hile hurda var mı, onu tartışıyor. Gençler, Muharrem İnce bile yaz tatiline çıktı, Marmaris'te denize giriyor.”

Bilgi Çağı'nda yaşadığımız için kimi zaman mutlu olsak da dağınık ve doğrulanamayan bilginin yeri geldiğinde bizleri nasıl yorduğunu gördüğümüz anlara tanıklık ediyoruz. Bundan 20 yıl önce herkes belli başlı TV kanallarında izlediklerine inanıyordu ve bunlardan bir çıkarım yapıyordu. Kendileri bizzat olayların içerisinde olmadıkları sürece -onlar için bu işi üstlenen profesyonel gazetecilere sahip medya şirketlerinin ürettiği tek tip çekimi, gerçeği izliyor ve dinliyorlardı.

Ancak yaşadığımız dünya artık bu değil. Şimdi insanlar kendi gerçekliklerini inşa ediyor ve kendi ön yargılarını besleyen yankı odalarında yaşıyor. Bunu mümkün hale getiren şey sosyal medya oldu ve bu yeni olduğu kadar tehlikeli de bir durum.

Türkiye'de de bu tehlikeli durumun verdiği ilk meyvesini “Adil Seçim” adı verilen bir sistemde gördü. Sistem Millet İttifakı içinde yer alan partilerle birlikte yanına HDP'yi de dahil ederek “doğru seçim verilerini ulaştırma” hususunda güvence veriyordu. Seçim gecesinde ise tam bir hezimet yaşadılar. Mobil uygulama üzerinden veri toplamayı hedefleyen sistem seçim sonuçları açıklanmaya başladıktan kısa bir süre sonra hata vermeye başladı. Çağrı merkezlerine kimse ulaşamadı, üstüne üstlük 24 Haziran gecesi 22.13'te attıkları bir tweetle seçimden manipülasyon yapıldığı iddiasını dahi ortaya atacak kadar çirkinleştiler. Seçimden 3 gün sonra yalnızca kendi kullanıcılarından özür dilediklerini beyan eden bir açıklama yaptılar. Futurist, entelektüel ve sorgulayıcı kitleden meydana gelen oluşum, seçim gecesinde Çiftlik Bank mağdurlarından farksız değillerdi. Bu da yönlendirmenin ve dezenformasyonun eğitim, kültür ya da belli bir kast ayırt etmeden insanları peşinden sürüklediğini bizlere göstermiş oldu.

Sadece bizde değil, Bilgi Çağı, “sıradan” insanlara koşullarında değişim yaratmalarına imkan verecek güçler tanıdı(özellikle de çatışma konusunda). Dünya her geçen gün bilgi ile daha çok şekilleniyor ve bilgiyi üretme ve yayma biçimleri her zamankinden daha dağınık bir halde. Bu durum savaş üzerinde büyük bir etkiye sahip. Özellikle propaganda yöntemi ile dijital dünyada şu anda önemli faaliyetler dönüyor. Geçtiğimiz yıllarda DAEŞ ve YPG de bu yöntemleri kullanarak dijital ortamlarda kendilerine fazlasıyla taraftar toplayabilmişti. DAEŞ, halifelik iddiasını sanal ortamdan ilerleterek kendini önce bir marka olarak tanıtırken, daha sonra dünyanın her yerinden bulduğu destekçilerle bunu “franchise” yöntemiyle ilerletmeye devam etti. Geldiği son noktada geniş sempatizanları ile devlet kurma ideasına hızla ilerleyen örgüt, dünyanın en güçlü devletlerini zora sokacak altyapıya sahipti. YPG ise etkin sosyal medya kullanımı ile “şirin, yalnızca özgürlük ve adalet isteyen” bir savaş cephesi olarak çıktığı yolda, DAEŞ'in doldurduğu kötü karakter ve boşta bıraktığı iyi karakteri üstlenme gayreti içine girdi. Bunu başardı da öyle ki Türkiye'nin sınır ötesinde gerçekleştirdiği operasyonlarda dış kamuoyunda “öcü” rolü üstlenmesine dahi neden oldu.

Dünya gündemine bir anda oturan iki terör örgütü, sanal dünyadan bu kadar iyi faydanalanabilirken, bilginin bizlere ilerleyen zamanlarda ne tür tehlikeler oluşturabileceğinden hangi birimiz emin olabiliriz?

Gerçekliğe yönelik algılarımız her zaman anlatılar tarafından şekillenirdi ancak sosyal medya birbirleriyle yarışan hikayelerle dolu yepyeni bir savaş alanı açarak bizi garip ve oldukça istikrarsız bir noktada bıraktı. Ayrıca son yapılan araştırmalarla şunu da gördük ki bu ortamların çoğunda farklı fikirler ve haberlerden de gün geçtikçe uzaklaşıyoruz. Sosyal medyada karşı tarafa yönelik yaptığımız eleştirilerin çoğu ulaşmıyor. Sadece kendi kozamızda, kendi çevremizi mutlu etmeye odaklandığımız bir paylaşım döngüsü içindeyiz. Jean Jacques Rousseau bu durumu yüzyıllar önce şöyle anlatmış: “Düşüncemi belirteceğim: Fakat bu çok gereksiz ve yersiz bir çaba olacak; çünkü size söyleyeceğim her şey bunları kendilerine söylememize zaten gerek olmayan kişiler tarafından duyulacak yalnızca.”

Güçlü bir sömürü ve propaganda aracı haline gelen sosyal medya bakış açımızı sürekli değiştirmeye devam ediyor. Bilgi dağınıklığı içinde birbirini anlamaktan her geçen gün daha fazla uzaklaşan bizler, internetin bizleri özgürleştireceğine inandığımız ütopik fikirden de git gide sıyrılmaya başladık.