22 Ekim 2016

Kıbrıs’ın çözümü taksim -2

Kıbrıs'ta demografik hatalar
Batılılar Kıbrıs'ta Türklerle Rumları “aynı milletin iki ayrı parçası” gibi addetmeyi ve çözüm çarelerini buna göre ortaya koymayı gafletleri sebebiyle yapmıyorlar. Bu bir kurnazlığın mahsûlüdür.

Türklerle Rumların bir millet sayılmak için hiçbir müşterekleri mevcud değildir. Buna rağmen şu iki topluluk arasında “Zoraki bir Nikâh” akdetmeye çalışan batılılar, tarih önünde çifte standart takib etmek ithâmından kurtulamazlar.

Küçücük Çekoslovakya'yı yarım asırdan beri beraber yaşamış ve aralarında hiçbir kavga çıkmamışken, bugün iki devlet hâline ifrağ etmiş olanlar, bu batılı siyasetçiler değil midir? Buradaki munsifâne tutumu Yugoslavya'nın yıkılmasında hemen değiştirmişlerdir.

Bir Bosna'nın müstakil olmak hususundaki taleplerini Sırpların kanla boğmasına seyirci kalanlar da aynı batıklardır. Bu, Bosna-Hersek halkının Müslüman olmalarından başka bir sebeble kâbil-i izah değildir.

Bosna Müslümanları için oradaki kıtâlin batıklarca önlenmesinin bedeli, Hırvat-Boşnak federasyonunda “bir azınlık haline getirilmek” olmuştur. Acaba Hırvatlarla birleşmek hâlinde, Bosnalılar ekseriyet olsaydı batılılar bu yola giderler miydi? Gitmeyecekleri bilâhare Kosova'da vâkî olan kıtâli çözüş şekillerinden bellidir.

Untitled-2_46

Bu tecrübelerin ışığında Kıbrıs ihtilâfına bakıldığında orada kıyılmak istenen zoraki nikâhın sebebinin Müslüman Türk unsurunun, Rumlar karşısında az sayıda olmalarıyla kabil-i izahtır.

Evet, Kıbrıs'ta Müslüman Türkler azınlıktadır. Felâketlerin kaynağı da bu azınlıkta oluştur. Ama bu realite, hangi sebeblerin neticesidir? Eyveliyetle bunun bilinmesi lazımdır. Ne gibi hatalar neticesinde Türk nüfusu azınlık durumuna getirilmiştir.

Bu hususta masaya konulması gereken en ehemmiyetli ihtilaflar, nüfusla ilgili olarak nelerdir? Şimdi biraz da onları anlatalım:

“Rum” sözü Araplardan bize intikal etmiş “Romalı” manasına bir kelime iken, bizim halkın konuşma lisânında Yunanlılarla -galat
olarak- aynîleşmiştir. “Diyâr-ı Rum” Romalıların ülkesi, yani Anadolu demektir.

“Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî”, “Anadolu'lu Mevlânâ Celaleddin” demektir. Hatta Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun inkırâzından sonra Anadolu'da kurulan onun devamı mahiyetindeki devlete de kaynaklarımızda hep “Rum Selçuklu Devleti” denilir.

Bir açıkgözlüğün neticesi olan bu galat kelime yüzünden, Yunanlıların bu güne kadar ne gibi avantajlar sağladığı saded hâricidir. Tarihî gerçek bu olmakla birlikte biz de “Rum”, kelimesini halk arasında yaygın şekliyle “Yunanlı" mânâsına kullandığımıza işaret etmekle iktifâ edelim.

Yunanlıların bu adaya tarihte bir gün bile sahip olmuş bulunmadığını söylemek, burada mevcud olabilecek “Grek asıllı”ların arızîliğini gösterir. Bizans ve Venedik hakimiyeti devirlerinden o devletlerin “heterogen” (çok cinsli) yapısı icabı olarak, orada çok çeşitli kavimlerden insanlar tavattun etmiştir.

Untitled-2_45

 Bunlar zamanla müşterek olan Hristiyanlık ve Rumcanın hâkimiyetiyle “aynı ırkî varlık” olarak telakkî olunmuşlardır. Buna rağmen oradaki nüfus dengesinin Müslümanlar aleyhine bir gelişme seyri takip etmesinde vâki olan hataların anlaşılabilmesi için şu kısa bilgiyi arz edelim: 

Kıbrıs'a ilk olarak müslüman yerleşmesi burasının Hazreti Muaviye tarafından ilk fethiyle başlar. Ancak burası Müslümanlarca uzun müddet elde tutulamadığı için bu Müslüman nüfusun hâiz-i ehemmiyet olduğunu söylemek kabil değildir.

1571'deki fetih harekâtından sonra oraya otuz bin Türk askerinin iskân edildiği bilinmektedir. Fakat Osmanlılar, bu otuz bin askerle iktifa etmediler. 21 Eylül 1571 tarihli hükümle Kıbrıs'a kâfi miktarda çiftçi ve sanatkârın intikâlini sağladılar. Daha sonra da çeşitli vesilelerle (sürgün vs.) Anadolu'dan pek çok insan oraya göç ettirilip yerleştirildi. Bu tutum orada Türk ve Müslüman halkın ekseriyet haline gelmesi neticesini doğurdu.

Hukuk-u Şâhâne
1777 senesinde Kıbrıslı Papaz Kiprianos'a göre Kıbrıs'ın yekûn nüfusu 84.000 kişidir. Bunun 47.000'i Türk ve Müslüman, 37.000'i ise Hristiyan'dır. (Tabiatıyla bunların tamamının da “Grek” asıllı olduğunu kabul imkânsızdır.) Görülmektedir ki, bu kadar erken bir tarihte bile Türkler gayr-i Müslim ahâlîden 10.000 kişi fazladırlar. Daha sonraki senelere ait rakamlarda da bu Türk nüfusun fazlalığı müşahede edilmekle beraber kasıtlı bir surette Müslümanları az gösteren kaynaklar da vardır.
Nüfus dengesi 1878'de adanın bir “üs” olarak İngiltere'ye devrinden itibaren aleyhe dönmeye başlamıştır. Her ne kadar büyük hükümdar Sultan Abdülhamid-i Sânî, anlaşmayı “hukûk-i şahaneme aslâ halel gelmemek şartıyla" diyerek imzalamış olsa bile, İngiliz idaresinde yaşamak istemeyen pek çok kimse Anadolu'ya intikal etmiştir. Zira ortaya çıkan psikolojik durum, pek çok kimsenin adadan uzaklaşmasını icab ettirmiştir.

Rauf Denktaş'ın mektubu

Rauf Denktaş'ın Kıbrıs Türklerinin lideri olarak mücadelesini bütün hızıyla | sürdürdüğü bir dönemde, Kadir Mısıroğlu'na 1966'da yazdığı mektup, bugünkü politikalar açısından da hem ders verici, hem de bir mücadelenin nasıl yürütüleceğine gerçekten örnek verici nitelikte.

6 Ekim 1966
Sayın Kadir Bey,

2 Ekim tarihli mektubunuza teşekkürler ederim. Yakın ilginiz ve yardımlarınız sayesinde Rum ve Yunan dostlarımızın ne mal olduklarını Anglo-Sakson dünyasına yeniden duyurmağa muvaffak olacağımıza inanmağa başladım. Şimdi düşündüklerimi arzedeyim: Vak'aların hikâyesi sizin kitabınızdaki raporda mevcuttur. Elinizdeki Fransızca metinden de ek misaller alınabilir (Ben Fransızca bilmiyorum).

Gaye, Anadolu faciasını bu raporların ışığı altında canlandırmak, bağışlayıcı ve unutkan Türk milletinin neleri affettiğini göstermek ve Yunan dostlarımızın 1963'de aynı barbarlığı Kıbrıs'ta tekrarladığına işaret etmektir. Fakat takdir buyuracağınız gibi, ecnebiler için bir Türk'ün kaleminden çıkan böyle bir yazıya propaganda gözü ile bakılacaktır.

Raporlarımızın hakiki olduğunu isbat etmek için geniş ölçüde bir bibliyografya verebilmemiz şarttır. Bunun için de nazik mektubunuzda belirttiğiniz doküman ve kitapların bir listesini ve Başbakanlık arşivinden temin edilebilecek raporlar hakkında bilgi temin etmemiz gerekmektedir.

Şimdi, sizden aldığım cesaretle, eserinizden tercüme etmiş olduğum kısımları birleştirerek bir kitap taslağı haline getireceğim. Bu tamamlanınca sizinle buluşmak üzere İstanbul'a gelip hazırlanan metin üzerinde fikir teatisinde bulunur, metine ekler yapar veyahut da bazı kısımları çıkarırız. Arada Ankara'ya teşrif ettiğiniz takdirde sizinle görüşmek fırsat ve şerefini bana verirseniz çok memnun olurum.

Telefon numaram 17 17 83'dür.

En samimî teşekkürlerimi sunar, hürmetler ederim efendim.
Rauf B. Denktaş

Untitled-2_44

Devamı yarın...