21 Ekim 2016

Kıbrıs’ın çözümü taksim

Gerçekten ikinci Cihan Harbi nihayetinde İngilizlerin bir çok müstemlekelerinden çekilmeleri hengâmında Kıbrıs'ın Yunanistan'a İlhakı istikâmetindeki hareketler ayyuka çıktığı halde devrin Alim hâriciye vekili Fuad Köprülü: Bizim için Kıbrıs diye bir mesele yoktur, beyânında bulunabilmiştir. Hâle bakınız ki, bu tâlihsiz beyânın üzerinden takriben iki sene gibi bir müddet geçtikten sonra Beyazıd meydanında resmî güdümlü, bu satırların yazarının da organizatörler arasında bulunduğu bir Kıbrıs mitingi yapılmıştır. Burada Makarios'un kuklaları yakılmış: “Ya taksim, ya ölüm!” sayhalarıyla meydanlar inletilmiştir.

Kıbrıs'da Lozan'dan beri süregelen, Rum nüfusunu çoğaltmaya yardımcı olmak gibi aymaz politikalarımız, AB süreci ile taçlandırılacak.
Alman Harbi hele yüzbinlerce Yunanlı, Ege sahillerimize iltica etmiş, devletimiz de bu mülteciler için kamplar kurmuştur. Harbin uzaması sebebiyle bu yüzbinlerce Rum nüfusu, kendi istekleri üzerine nakil Vasıtalarımızla Kıbrıs a taşınıp yerleştirilmiştir.

Kıbrıs adasının geçirdiği macera hariciyemizin mütevali zaafları ile Avrupalıların, bunca batılılaşma hamlelerimize rağmen bize karşı devam eden gizli husumetlerinin anlaşılması için en ehemmiyetli bir tarih ve siyaset malzemesidir.

Gerçekten Osmanlı karşısında bir “cihan-ı husumet” halinde müttehit bir cephe teşkil eden ve onu dâhildeki birtakım hempalarıyla gerçekleştirdikleri teşrik-i mesâi sonunda tarihe intikâl ettirmiş bulunanlar; Osmanlının değil ismen, hayat ve kâinât görüşü İtibariyle de devamına imkân bahşetmeyecek tuzakları kurmuş ve bunun telkin mekanizmasını inkıtâsız devam ettirerek, karşılarında onun yerine kendilerine serfurû etmeye âmâ de bir başka devlet görmek istemişler ve bu emel için gereken her şeyi yapmışlardır.

Untitled-2_42

Bunun neticesi olarak Türkiye'yi idare edenler, hemen hemen ekseriya Batı âleminde Türkiye'nin eski Osmanlı zihniyetini tedâî ettirecek bir tutum ve davranış izhârından son derecede ictinâb etmiştir. Bunun en müşahhas misallerinden biri de Lozan'da Misâkı Milli ye dâhil oldukları hâlde dâvâ ve talep edilmemiş bulunun vatan topraklarıdır, Bunlar arasında Kıbrıs'ı, evveliyetle zikredilmek lâzım gelir.

Zira Lozan zabıtları baştan başa okunduğunda bu ecdâd yâdigarı adanın, talebi istikâmetinde sarf edilmiş ciddî bir cümleye rast gelinmez. O güne kadar İngiltere İle aramızda hukûken ihtilaflı bir yer olan Kıbrıs adasını, Türkiye'den koparan siyası karar Lozan muahedenâmesinin 20 ve 21. maddeleridir.

Bu maddelerin muhtevâsındaki sakatlığa temas etmeden önce bu husustaki zaafın, dava Türkiye umumî efkarına mal oluncaya kadar da çeşitli zaaflarla hep devam etmiş olduğunu söylemeliyiz.

Kıbrıs meselemiz yokmuş
Gerçekten ikinci Cihan Harbi nihayetinde İngilizlerin bir çok müstemlekelerinden çekilmeleri hengâmında Kıbrıs'ın Yunanistan'a İlhakı istikâmetindeki hareketler ayyuka çıktığı halde devrin Alim hâriciye vekili Fuad Köprülü: Bizim için Kıbrıs diye bir mesele yoktur, beyânında bulunabilmiştir.

Hâle bakınız ki, bu tâlihsiz beyânın üzerinden takriben iki sene gibi bir müddet geçtikten sonra Beyazıd meydanında resmî güdümlü, bu satırların yazarının da organizatörler arasında bulunduğu bir Kıbrıs mitingi yapılmıştır. Burada Makarios'un kuklaları yakılmış: “Ya taksim, ya ölüm!” sayhalarıyla meydanlar inletilmiştir.

Untitled-2_41

Bundan sonraki safahât ve 1974 harekâtına kadar vâkî olan siyâsî zaaflar cümlenin mâlumudur. Bunlar arasında 1964 yılında sırf korkutmak maksadıyla Kıbrıs üzerinde iki Türk uçağının uçuşu dolayısıyla o zamanki Amerika Başkam Johnson'un tehdid ve ikaz mektubunu hatırlatmakla iktifa edelim. NATO silahlarının, NATO'nun gayesi dışında kullanılamayacağı yolundaki bu tehdidlerdir ki, “Ege Ordusu”nun kurulmasına müncer olmuştur.

Türkiye, Batının kendisine muâmelesinin arka planına layıkıyla vâkıf olmadığı için NATO'ya girişte bütün askerî mevcûduyla birlikte o pakta dâhil olmak gibi bir hata irtikâb etmişti. Buna ilâveten Lozan Muahedenâmesine göre gayrı askerî olması lâzım gelen Ege Adaları'nda “NATO üssü” nâmıyla askerî üsler kurulmasına da muhâlefet etmemiştir. Yunanistan kasten önce NATO'dan çıkmış ve Türkiye'nin de tasvibiyle yeniden NATO'ya girerken Ege Adalarındaki bu üsleri hariçte tutmuş ve bu sûretle bunları Türkiye'ye karşı müthiş bir tehdid vâsıtası hâline getirebilmiştir. Sanki Ege'de Yunanistan'la mevcud ihtilaf bilinmiyormuş gibi, Türkiye Yunanistan'ın NATO'ya yeniden girişinde bu üslerin NATO emrinde bulunması şartını dermeyân edememiştir.

Osmanlı, ilk defa ve büyük ölçüde 1774 Kaynarca muâhedenâmesiyle toprak kaybına maruz kalmış, o tarihi takiben de her safhada yeni yeni araziler kaybederek bu talihi ilk defa iki yüz yıl sonra, yani 1974'te Kıbrıs harekâtıyla durdurabilmiştir. Askerî bir mülâhazayla Kıbrıs harekâtı son derecede ehemmiyetlidir.

Zira düşman siperde saklanmış bir vaziyetteyken kamuflaja imkân olmayacak bir sûrette açık denizden gelip böyle bir harekâtı gerçekleştirmek fevkalâde güçtür. Bu, Çanakkale harbinde müttefiklerin durumuna benzer. O zaman da biz siperde, düşman açıkta idi. Müşkül olan düşmanın vaziyetiydi. Bundan dolayı bir müdafaa harbi olan Çanakkale'deki büyük askerî kayıp için biz öteden beri burada vazife görmüş bazı komutanları çeşitli sûretlerde tenkid etmişizdir.

O hadisedeki tenkidin gerekçesi Kıbrıs'ta medih sebebidir. Bu sebebledir ki, 1974 harekâtının askerî bakımdan değeri üzerinde ne söylense az olacağı kanaatindeyiz.

Bugün böyle değerli bir askerî harekâtın neticesi hâricî siyâsetimizin devam eden zaafları yüzünden hebâ edilmek istenmektedir. Bunun için ne kadar teessüf edilse azdır. Buna mâni olmak için Türk siyasetçileri ile birlikte batılılara da hatırlatılması gereken çok ehemmiyetli meseleler vardır. Biz elli yıldan beri hakkında söylenmedik söz kalmadığı sanılan Kıbrıs hakkında bâkir birkaç noktaya işaret etmek istiyoruz.

Untitled-2_43
1963 yılında adada Türk avına çıkmış bir papaz.

Türk nüfusu nasıl azaltıldı?
•Kıbrıs, tarihte bir gün bile Yunanistan'ın malı olmamıştır. Buna mukâbil orada 309 sene Türk bayrağı dalgalanmıştır. Biz bu adayı Venedik'ten aldık. Orası daha önce de Bizans'ın idi. Bizans Rum, yani Yunanlı demek değildir. Onu belli bir tarihten sonra Rumcayı resmî dil olarak benimsemesinden dolayı bir Rum (Yunanlı) devleti gibi telakkî etmek, hilekâr Yunan siyâset ve propagandasının eseridir.

Devamı yarın...