VF kat sol
VF kat sağ

30 Kasım 2015

Küresel diyet ihtiyacı

Yüzyıllardır değişmiyor.

Rantı yüksek bir bölge ve o bölgenin toprağından pay almak için hesaplar yapan, ayak oyunlarına, hileye, hokkabazlıklara başvuran “gelişmiş” ülkeler…

Afrika'yı paylaştılar, yediler…

Yetmedi Asya'ya uzandılar…

Astılar, kestiler, katlettiler…

Yüzleri kızarmadan kendilerini “demokrasinin beşiği, sahibi, havarisi” ilan ettiler…

O da yetmedi, nerede bir karışıklık varsa “özgürleştirme” iddiasıyla tam ortasına daldılar…

İnsan faktörünü zerre kadar hesaba katmadan getirdiler kendi tanımladıkları “özgürlüğü”…

Afganistan, Lübnan, Sudan, Irak, Libya, Mali, Suriye…

Müdahale ettikleri her yeri, dünyanın en istikrarsız ve güvenliksiz ülkeleri haline dönüştürdüler başarıyla!

Bugün bombardıman altındaki Suriyeliler kimin umurunda acaba?

Esed'in iktidar savaşı olmaktan çoktan çıktı bu savaş. Belki de hiç olmadı…

Şimdi büyük(!) devletler bölgeyi yeniden dizayn etme derdinde…

1916 tarihli Sykes-Picot Anlaşması'nın üzerinden bir asır geçti. Fransa ve Britanya, o gün dağılmaya mahkûm bir tablo çizen Osmanlı İmparatorluğu'nu gizli bir anlaşmayla kendi aralarında paylaştılar.

Üstelik devlet başkanları değildi bu anlaşmayı yapanlar.

İngiliz Sir Mark Sykes ile Fransız Albay George Picot…

Bir sör ve bir albay…

Koca bir coğrafyanın ve o coğrafyada yaşayan insanların kaderini belirleme hakkı ve kudreti gördüler kendilerinde…

Geçen 99 yılda, kendini dev aynasında gören devletlerin “kafalarına göre sınır çizme”, “başkaları adına karar verme” zihniyeti bir milim değişmedi.

Bu kez sadece Fransa ve İngiltere yok sahnede. Ruslar ve ABD, Ortadoğu'da etkin olabilmek, önlerine gelen fırsatı kaçırmamak için teyakkuzda. Yoksa ne Esed rejiminin ayakta kalması ilgilendiriyor onları ne muhaliflerin katledilmesi…

Kapalı kapılar ardında yeni hesaplar yapılıyor belki de yeni gizli anlaşmalarla yeni haritalar çiziliyor. Bizim, tahmin etsek bile içyüzünü bilme imkânımız bulunmayan konular. Tarih, şaşkınlıkla izlediğimiz savaşın iç yüzünü de bir gün gösterecek insanlığa.

Ancak o güne kadar masum insanlar, bebekler, çocuklar ölmeye devam edecek.

Küresel güçlerin bitmek bilmeyen iştahına meze olacaklar cansız bedenleriyle…

Zaten o iştah değil mi dünyayı bu hale getiren?

Benim olsun, benim emrimde olsun, bana itaat etsin.

Teröristleri bombalama iddiasıyla gittiği Suriye'de Türkmenleri vuran Rusya'nın, DAİŞ'in elindeki petrolü kendi iş adamları aracılığıyla Şam rejimine pazarlaması “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” dedirtiyor insana. Bir o kadar da hayrete düşürüyor.

ABD ve Rus savaş uçaklarının Suriye üzerinde it dalaşına girmesinin nasıl bir mantığı var mesela?

“Fransa'nın, vatandaşının canını yakan terör örgütünü vurmak” şeklinde özetlediği ‘masumane' hamlesinin arkasında nasıl bir gizli ajanda var acaba?

İngiltere'nin bir planı mutlaka vardır, gen haritasına işleyen sömürge zihniyetinden temizlenmek için birkaç on yıl fazlasıyla kısa zira…

Devletlerin, çıkarları için çalışması elbette doğal. Ama bunu binlerce kilometre ötedeki pastadan en büyük dilimi kapmak için yapmak, bunu yaparken kendi halkı dışındaki halklara böcek kadar değer vermemek, yeryüzünün dengesini bozuyor.

Küresel bir diyet kampanyası başlatmak lazım bu devletlere…

Tavsiye ile olmuyorsa, zorla…

O da olmuyorsa bir takım cerrahi yöntemlerle…

Çünkü onlar doymak bilmez iştahlarıyla devasa filler gibi pastalara koşarken, ayaklarının altında kalan çocukların canı yanıyor en çok.