LAİKLERİN BİR KARA PROGANDASI OLARAK 'KARŞI DEVRİM' (4)
(…..) Tek Parti döneminin ünlü simalarından Hikmet Bayur da Karşı Devrim sürecine çok canlı bazı örneklerle dikkat çeker ve eleştiri getirir:(...) Atatürk öldükten sonra seçim bölgemize gittik. Bir müddet sonra yani 1-2 ay sonra. Galiba yeni seçimlerden sonra gittik. Baktım her mahallede bir kuran kursu açılmıştır. Bunlar yoktu eskiden.
(...) İnönü Cumhurbaşkanı olmuş, Recep Peker de
İçişleri Bakanı -ki Recep Peker de bu işte gayet mutaasıptı. Bu softaların
şiddetle aleyhindeydi- Kur'an kursları açılmış, her mahallede bir tane var.
Gittim Ankara'ya Recep'e dedim ki “Ne hal bu?” “Ne yapayım” dedi.
Nadir Nadi Abalıoğlu, 12 Şubat 1948'de, (Cumhuriyet) ana babaların çocuklarına “tanrısal” bir eğitim vermek için başvurabilecekleri “din rehberleri” ni gittikçe daha fazla azaltmakta olduğunu yazmıştı. Birçok köylerin imamı, birçok camilerin müezzini yoktu (Jaschke,1972:86).
Behçet Kemal, işleyen sürecin mimarı ile ilgili
vardığı kanaati ise Nimet Arzık'a şöyle açıklar:Süreyya da, Behçet Kemal de
bizlere katıldı. O arada İnönü'ye köpürüyordu.'Bu adam bizim hepimizi
harcıyor.' Diyordu (Arzık,1984:110).
CHP, dini ve dini değerleri savunma konusunda o kadar
duyarlı hale gelmiştir ki, 22 Aralık 1949'da Bütçe Komisyonu'nda CHP'li
Başbakan Vekili Nihat Erim, Demokrat Partili milletvekillerinin, Diyanet İşleri
Başkanlığı'nın kaldırılması teklifine şiddetle karşı çıkar (Arzık,1984:67-68).
1947 Kurultayından sonra dolu dizgin gelişen dine ve
dini kurumlara karşı yumuşama CHP iktidarının bizzat bakanları tarafından
hayata geçirilir. Dönemin CHP Van Mebusu
İbrahim Arvas, bu gelişmeleri şöyle anlatıyor:Hakikaten Banguoğlu ondan
sonra faaliyete geçerek üniversite camiası içinde İlahiyat Fakültesini açtı;
İmam Hatip mektepleri yerine İmam Hatip kurslarını açtı. Bugün mevcut olan İmam
Hatip Orta Lise mekteplerinin esası ve temeli bu suretle 1948'de atıldı (Arvas,1946: 64).
Milli Şef İsmet İnönü'nün 14 Ocak 1949'da göreve
getirdiği son Başbakanı Şemsettin Günaltay'ın kişiliği karşı devrime konulmuş bir taç niteliğindedir:“Günaltay,
dindar bir kişi olup İslamiyetçi bir siyaseti benimsemişti.(...)
Günaltay bir konuşmasında 'İlahiyat fakültesi açan bir
hükümet başkanıyım. Bana kimse Müslümanlığa kasteden adam diyemez. Bilerek inanan
bir Müslümanım' diyordu (Arvas,1946: 54-55).
Seçimlere 2 ay kala CHP son altın vuruşu yapar: 30.11.1925 tarihli Tekke ve Türbelerin kapatılmasına dair
kanun yürürlükten kaldırılır. Aynı gün seçimlerin 14 Mayıs 1950'de yapılacağı
ilan edilir (Arvas,1946: 62).
Günaltay döneminin oy avcılığı için teklif ettiği
ancak gerçekleştiremediği bir uygulama vardır ki bu yakın tarih
araştırmacılarının gözlerinde kaçmaktadır. Abdurrahman Dilipak, Günaltay
hükümetinin icraatlarını anlatırken işte bu bilinmeyene de neşter
vuruyor:Günaltay hükümetinin icraatları arasında 4 Şubat 1949'da Meclis'te
ezanın Arapça olarak okutulması, 04 Mayıs'ta İstiklal Mahkemeleri'nin
yürürlükten kaldırılması gibi iki önemli uygulama dikkat çekmektedir(Dilipak,1990:141).
Adana'da Altı Oklu muska dağıtan CHP'liler 14 Mayıs
1950 seçimlerine 1,5 ay kala Süleymancıların (!) lideri Süleyman Hilmi Tunahan
Hoca Efendiyi de siyasete alet etmek isterler, ancak muhataplarından yüz
bulamazlar:Ona da tabir-i âmiyâne ile “zarf” atılmıştı. Zamanın “Tek Parti”si
Süleyman Efendi'yi kullanacağını sanmıştı. Bakın, “Tek Parti”nin
kodamanlarından kendini “Fatih Kızılaycılarından” diye tanıtan Nâmi Çaldan
zamanın başbakanına yazdığı dilekçede ne diyordu: “Fatih mıntıkasının halk
tarafından çok sevilen Dersiamlarından Süleyman efendi'nin üç sene evvel
İstanbul Polis Müdürü bulunan Zeki ile aralarının açık olması yüzünden elinden
vaizlik vesikası alınmış olduğundan o zamandan beri vaaz vermemektedir. Bugün
kendisine verilecek izin ile tekrar vaizliğe başlamasının partimiz için esaslı
propagandaya vesile olacağı ve vereceği vaazlarda her zaman partimizi
destekleyeceği düşüncesiyle izin verilmesi hususunu rica ederim.” (Hocaoğlu,2002)
Mesela, 'inkılap' ve 'laiklik' prensiplerine ne kadar
bağlı oldukları bilinemeyen çoğu CHP Milletvekilleri, Demokrat Parti'nin en
kuvvetli tarafını halkın dini hislerini okşamak ve 'milli ahlaka aykırı'
telakki ettikleri davranışları kınamak hususunda gösterdiği gayretlerde
buluyordu. Bu görüş ve telakki 1946 seçim mücadelesinden sonra, yukarıdan
aşağıya, bütün parti teşkilatını sarmış, bunun üzerine laik ve devrimci geçinen
Cumhuriyet Halk Partisi yöneticileri de geminin dümenin soldan sağa çevirmeye
başlamıştı. Okullarda din dersleri mi? Başüstüne! Köy Enstitülerinin
kaldırılması mı? Hay hay! Köylerde yeni usül girişilen ilköğretim hareketine
son verilip eski usül imam veya sübyan mekteplerinin türemesine göz yummak mı?
Pekala! Tek, halk gelecek seçimlerde bize daha bol oy versin de bunların
hepsini yaparız.
Bu süreç CHP
milletvekili Hikmet Bayur'u 'CHP'yi dini siyasete alet etmekle suçlamasına kadar
vardı' (Karaosmanoğlu,1993:52).
CHP kökenliler için adeta birer kutsal mabet misyonuna
sahip Köy Enstitülerini de tasfiye eden bizzat Milli Şefin kendisidir.:Çok
partili yaşama geçilen yıllarda İnönü politik konjonktüre ayak uydurarak Köy
Enstitülerinin tasfiyesine ses çıkarmamıştır (Uyar,1999:97).
Yazar 1946 yılında Recep Peker Hükümetine Milli Eğitim
Bakanı olarak Reşat Şemsettin Sirer'in getirilmesini bu şahsında ilk icraat
olarak köy enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç'u görevden almasını bu
sürecin miladı sayar.
O kadar ki ortaya çıkan bu süreç Yakup Kadri'yi Milli
Şef İsmet İnönü'nün devrimciliği ve Atatürk ilkelerine bağlılığı konusunda bir
iç sorgulamaya dahi iter:Devrim meselelerinde İsmet Paşa'nın ne kadar
tereddütlü, ne kadar kararsız ve hatta bazı defa ne kadar 'muvazaacı' olduğunu
Atatürk'ün ölümünden sonraki davranış ve tutumlarında müşahede etmişizdir.
(...) İnançlar, kanaatler, hedefler şu beş yıldan beri
esen ve Türk Milleti'ni birbirine katan küçük politika ihtiraslarının
kasırgasında yerlerini karşılıklı ithamlar, inkarlar gibi birtakım hiçlere
bırakarak uçup gitmiştir ve yine bir zamanlar Atatürk'ün sağ kolu telakki
ettiğimiz İsmet Paşa bir çınarın kırılan dalı gibi sarkmaktadır. (Karaosmanoğlu,1993:69).
Bütün bu tarihi beyanlar ve tesbitler göstermektedir ki Karşı Devrimcilik Propagandası Türkiyede iktidara gelen sağ iktidarların başına geçirilen bir deli gömleğinden ibaret olup hiç bir bilimsel mesnedi yoktur. Zaman zaman ortaya atılan bu kesif propaganda ülkemize zaman ve enerji kaybettirmekte,esasen ülke adına bir şey üretme konusunda sorunlu olan sol muhalefet bu sanal propagandanın küllerinden kendine yeni bir diriliş yolu aramaktadır.
KAYNAKÇA
Ahmad
Feroz,(1999), Modern Türkiye’nin Oluşumu,İstanbul:Kaynak Yay
Altan Çetin,
Milliyet Gazetesi, 02.10.2002
Arvas
İbrahim, (1946), Tãrihi Hakikatler, Ankara:Yargıçoğlu Matb
Arzık
Nimet, (1984), Anılar 2, İstanbul:Kaynak
Yay
Barlas Mehmet,(2000), Darbeler ve Kavgalar Devri, İstanbul:Birey Yay
Bozdağ
İsmet, (1972), Bir Çağın Perde Arkası, İstanbul:Kervan Yay
Cem
İsmail, (1975), Türkiye’nin Geri Kalmışlığının Tãrihi, İstanbul:Cem Yay
Faik Bedii,(2001)Matbuat,Basın Derken Medya,
İstanbul:Doğan Kitap
İnan
Arı,(1997),Tãrihe Tanıklık Edenler, İstanbul:Çağdaş Yay
Hocaoğlu Sami, Yeni Şafak Gazetesi, 01.11.2002
Jaschke
Gotthard, (1972), Yeni Türkiye’de İslamlık,Ankara:Bilgi Yay
Karaosmanoğlu
Y. Kadri,(1993), Politikada 45 Yıl, İstanbul:İletişim Yay
Karaveli
Orhan, (1999), Bir Ankara Ailesinin Öyküsü,İstanbul:Pergamon Yay.
Karpat Kemal,(1996),Türk Demokrasi Tãrihi, İstanbul:Afa Yay.
Kocatürk Kenan, (1999),Bir Subayın Anıları,
İstanbul: Kastaş Yay
Lewis Bernard, (2000), Modern Türkiye’nin
Doğuşu, Ankara:Türk Tãrih Kurumu
Tör Vedat Nedim (1999) Yıllar Böyle Geçti,
İstanbul: Yapı.Kredi Yay
Uyar
Hakkı,(1998),Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi, İstanbul: Boyut Kit
Yeni Şafak Gazetesi, 21.03.2000
Yetkin
Çetin,(1997), Serbest Fırka, İstanbul: T. D. Yay.