15 Ocak 2021

​LAİKLERİN BİR KARA PROGANDASI OLARAK 'KARŞI DEVRİM' (4)

 (…..) Tek Parti döneminin ünlü simalarından Hikmet Bayur da Karşı Devrim sürecine çok canlı bazı örneklerle dikkat çeker ve eleştiri getirir:(...) Atatürk öldükten sonra seçim bölgemize gittik. Bir müddet sonra yani 1-2 ay sonra. Galiba yeni seçimlerden sonra gittik. Baktım her mahallede bir kuran kursu açılmıştır. Bunlar yoktu eskiden.

 

(...) İnönü Cumhurbaşkanı olmuş, Recep Peker de İçişleri Bakanı -ki Recep Peker de bu işte gayet mutaasıptı. Bu softaların şiddetle aleyhindeydi- Kur'an kursları açılmış, her mahallede bir tane var. Gittim Ankara'ya Recep'e dedim ki “Ne hal bu?” “Ne yapayım” dedi.

 (...) Ama İmam Hatip olacak adamlara ... Bunu da İnönü yapmıştır. Bütün bunlar oyları kazanmak için. Demokratlar bunu geliştirdiler. Onlar geliştirince hücum başladı. Yahu! Bunların hiçbirini Demokratlar yapmadı.

 (...) Atatürk ölür ölmez, Atatürk aleyhine bir cereyan yapılmıştır. Mesela Atatürk'e bağlı olan bizleri İnkılap dersinden aldılar. Kendi adamlarını koydular. O vakit Atatürkçülüğü övmek kalktı ortadan(Arı,1997:336-345).

 Bu süreç partiden kopmaları hızlandırır. Hamdullah Suphi Tanrıöver ve Behçet Kemal Çağlar CHP'den istifa eder (Karaosmanoğlu,1993:5)

 Ancak dönemin müfrit Kemalistleri olan Behçet Kemal ve Nadir Nadi'nin de yeni uygulamalar konusunda kafalarının karışık olduğu kesindir: Behçet Kemal Çağlar, özel din dershanelerine, özel dikiş kursları kadar kolaylıkla izin verilmesini dilemişti.

Nadir Nadi Abalıoğlu, 12 Şubat 1948'de, (Cumhuriyet) ana babaların çocuklarına “tanrısal” bir eğitim vermek için başvurabilecekleri “din rehberleri” ni gittikçe daha fazla azaltmakta olduğunu yazmıştı. Birçok köylerin imamı, birçok camilerin müezzini yoktu (Jaschke,1972:86).

 

Behçet Kemal, işleyen sürecin mimarı ile ilgili vardığı kanaati ise Nimet Arzık'a şöyle açıklar:Süreyya da, Behçet Kemal de bizlere katıldı. O arada İnönü'ye köpürüyordu.'Bu adam bizim hepimizi harcıyor.' Diyordu  (Arzık,1984:110).

 

CHP, dini ve dini değerleri savunma konusunda o kadar duyarlı hale gelmiştir ki, 22 Aralık 1949'da Bütçe Komisyonu'nda CHP'li Başbakan Vekili Nihat Erim, Demokrat Partili milletvekillerinin, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kaldırılması teklifine şiddetle karşı çıkar (Arzık,1984:67-68).

 

1947 Kurultayından sonra dolu dizgin gelişen dine ve dini kurumlara karşı yumuşama CHP iktidarının bizzat bakanları tarafından hayata geçirilir. Dönemin CHP Van Mebusu İbrahim Arvas, bu gelişmeleri şöyle anlatıyor:Hakikaten Banguoğlu ondan sonra faaliyete geçerek üniversite camiası içinde İlahiyat Fakültesini açtı; İmam Hatip mektepleri yerine İmam Hatip kurslarını açtı. Bugün mevcut olan İmam Hatip Orta Lise mekteplerinin esası ve temeli bu suretle 1948'de atıldı  (Arvas,1946: 64).

 

Milli Şef İsmet İnönü'nün 14 Ocak 1949'da göreve getirdiği son Başbakanı Şemsettin Günaltay'ın kişiliği  karşı devrime konulmuş bir taç niteliğindedir:“Günaltay, dindar bir kişi olup İslamiyetçi bir siyaseti benimsemişti.(...)

Günaltay bir konuşmasında 'İlahiyat fakültesi açan bir hükümet başkanıyım. Bana kimse Müslümanlığa kasteden adam diyemez. Bilerek inanan bir Müslümanım' diyordu (Arvas,1946: 54-55).

 

Seçimlere 2 ay kala CHP son altın vuruşu  yapar: 30.11.1925 tarihli Tekke ve Türbelerin kapatılmasına dair kanun yürürlükten kaldırılır. Aynı gün seçimlerin 14 Mayıs 1950'de yapılacağı ilan edilir  (Arvas,1946: 62).

 

Günaltay döneminin oy avcılığı için teklif ettiği ancak gerçekleştiremediği bir uygulama vardır ki bu yakın tarih araştırmacılarının gözlerinde kaçmaktadır. Abdurrahman Dilipak, Günaltay hükümetinin icraatlarını anlatırken işte bu bilinmeyene de neşter vuruyor:Günaltay hükümetinin icraatları arasında 4 Şubat 1949'da Meclis'te ezanın Arapça olarak okutulması, 04 Mayıs'ta İstiklal Mahkemeleri'nin yürürlükten kaldırılması gibi iki önemli uygulama dikkat çekmektedir(Dilipak,1990:141).

 

Adana'da Altı Oklu muska dağıtan CHP'liler 14 Mayıs 1950 seçimlerine 1,5 ay kala Süleymancıların (!) lideri Süleyman Hilmi Tunahan Hoca Efendiyi de siyasete alet etmek isterler, ancak muhataplarından yüz bulamazlar:Ona da tabir-i âmiyâne ile “zarf” atılmıştı. Zamanın “Tek Parti”si Süleyman Efendi'yi kullanacağını sanmıştı. Bakın, “Tek Parti”nin kodamanlarından kendini “Fatih Kızılaycılarından” diye tanıtan Nâmi Çaldan zamanın başbakanına yazdığı dilekçede ne diyordu: “Fatih mıntıkasının halk tarafından çok sevilen Dersiamlarından Süleyman efendi'nin üç sene evvel İstanbul Polis Müdürü bulunan Zeki ile aralarının açık olması yüzünden elinden vaizlik vesikası alınmış olduğundan o zamandan beri vaaz vermemektedir. Bugün kendisine verilecek izin ile tekrar vaizliğe başlamasının partimiz için esaslı propagandaya vesile olacağı ve vereceği vaazlarda her zaman partimizi destekleyeceği düşüncesiyle izin verilmesi hususunu rica ederim.” (Hocaoğlu,2002)

 CHP iktidarının oy avcılığı için nasıl bir histeri içine girdiği gözünü kırpmadan dini hisleri nasıl okşadığını Yakup Kadri Karaosmanoğluşu cümlelerle anlatıyor:Herhalde, bu mantıksız ve paradoksal düşünce Halk Partisi çevrelerinde o kadar yaygın olacaktı ki, Genel Başkan, Falih Rıfkı'yı Ulus gazetesinin başından çekilmeye mecbur ederek, yıllarca Halk Partisi iktidarları aleyhinde yazmadığı kalmayan Hüseyin Cahit Yalçın'ı getirmişti. Halk Partisi içinde yalnız bu gibi ters ve biçimsiz görüşler belirmekte değildi. Oraya hakim olmaya, daha doğrusu, oranın havasını bulandırmaya başlayan birtakım gericilik cereyanları da göze çarpmakta idi.

 

Mesela, 'inkılap' ve 'laiklik' prensiplerine ne kadar bağlı oldukları bilinemeyen çoğu CHP Milletvekilleri, Demokrat Parti'nin en kuvvetli tarafını halkın dini hislerini okşamak ve 'milli ahlaka aykırı' telakki ettikleri davranışları kınamak hususunda gösterdiği gayretlerde buluyordu. Bu görüş ve telakki 1946 seçim mücadelesinden sonra, yukarıdan aşağıya, bütün parti teşkilatını sarmış, bunun üzerine laik ve devrimci geçinen Cumhuriyet Halk Partisi yöneticileri de geminin dümenin soldan sağa çevirmeye başlamıştı. Okullarda din dersleri mi? Başüstüne! Köy Enstitülerinin kaldırılması mı? Hay hay! Köylerde yeni usül girişilen ilköğretim hareketine son verilip eski usül imam veya sübyan mekteplerinin türemesine göz yummak mı? Pekala! Tek, halk gelecek seçimlerde bize daha bol oy versin de bunların hepsini yaparız.

 CHP Yöneticileri ikinci adımını da köy okulları, Köy Enstitülerini kurma hamlelerini baltalamakla atmıştı. Derken, seçimler gelip çattığı günlerde karşılaştığı bazı zorluklar yüzünden Ticani tarikatıyla işbirliği etmeyi de göze almaktan çekinmemişti.

 Lakin, Halk Partili politikacılar oy kazanma, ya da siyasi rakiplerini yenme yolunda giriştikleri gericilik hareketlerinde yalnız bu kadarla kalmamışlar, muarızlarının kendilerine karşı kullandıkları dinsizlikle suçlandırma silahlarından da bol bol faydalanmışlardır (Karaosmanoğlu,1993:192-193).

 

Bu süreç CHP milletvekili Hikmet Bayur'u 'CHP'yi dini siyasete alet etmekle suçlamasına kadar vardı' (Karaosmanoğlu,1993:52).

 

CHP kökenliler için adeta birer kutsal mabet misyonuna sahip Köy Enstitülerini de tasfiye eden bizzat Milli Şefin kendisidir.:Çok partili yaşama geçilen yıllarda İnönü politik konjonktüre ayak uydurarak Köy Enstitülerinin tasfiyesine ses çıkarmamıştır (Uyar,1999:97).

 

Yazar 1946 yılında Recep Peker Hükümetine Milli Eğitim Bakanı olarak Reşat Şemsettin Sirer'in getirilmesini bu şahsında ilk icraat olarak köy enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç'u görevden almasını bu sürecin miladı sayar.

 

O kadar ki ortaya çıkan bu süreç Yakup Kadri'yi Milli Şef İsmet İnönü'nün devrimciliği ve Atatürk ilkelerine bağlılığı konusunda bir iç sorgulamaya dahi iter:Devrim meselelerinde İsmet Paşa'nın ne kadar tereddütlü, ne kadar kararsız ve hatta bazı defa ne kadar 'muvazaacı' olduğunu Atatürk'ün ölümünden sonraki davranış ve tutumlarında müşahede etmişizdir.

 

(...) İnançlar, kanaatler, hedefler şu beş yıldan beri esen ve Türk Milleti'ni birbirine katan küçük politika ihtiraslarının kasırgasında yerlerini karşılıklı ithamlar, inkarlar gibi birtakım hiçlere bırakarak uçup gitmiştir ve yine bir zamanlar Atatürk'ün sağ kolu telakki ettiğimiz İsmet Paşa bir çınarın kırılan dalı gibi sarkmaktadır. (Karaosmanoğlu,1993:69).

Bütün bu tarihi beyanlar ve tesbitler göstermektedir ki Karşı Devrimcilik Propagandası Türkiyede iktidara gelen sağ iktidarların başına geçirilen bir deli gömleğinden ibaret olup hiç bir bilimsel mesnedi yoktur. Zaman zaman ortaya atılan bu kesif propaganda ülkemize zaman ve enerji kaybettirmekte,esasen ülke adına bir şey üretme konusunda sorunlu olan sol muhalefet bu sanal propagandanın küllerinden kendine yeni bir diriliş yolu aramaktadır.

 

KAYNAKÇA

Ahmad Feroz,(1999), Modern Türkiye’nin Oluşumu,İstanbul:Kaynak Yay

Altan Çetin, Milliyet Gazetesi, 02.10.2002

Arvas İbrahim, (1946), Tãrihi Hakikatler, Ankara:Yargıçoğlu Matb

Arzık Nimet, (1984), Anılar 2,  İstanbul:Kaynak Yay

Barlas Mehmet,(2000), Darbeler ve Kavgalar Devri, İstanbul:Birey Yay

Bozdağ İsmet, (1972), Bir Çağın Perde Arkası, İstanbul:Kervan Yay

Cem İsmail, (1975), Türkiye’nin Geri Kalmışlığının Tãrihi,  İstanbul:Cem Yay

Faik Bedii,(2001)Matbuat,Basın Derken Medya, İstanbul:Doğan Kitap

İnan Arı,(1997),Tãrihe Tanıklık Edenler, İstanbul:Çağdaş Yay

Hocaoğlu Sami, Yeni Şafak Gazetesi,  01.11.2002

Jaschke Gotthard, (1972), Yeni Türkiye’de İslamlık,Ankara:Bilgi Yay

Karaosmanoğlu Y. Kadri,(1993), Politikada 45 Yıl, İstanbul:İletişim Yay

Karaveli Orhan, (1999), Bir Ankara Ailesinin Öyküsü,İstanbul:Pergamon Yay.

Karpat Kemal,(1996),Türk Demokrasi Tãrihi, İstanbul:Afa Yay.

Kocatürk Kenan, (1999),Bir Subayın Anıları, İstanbul: Kastaş Yay

Lewis Bernard, (2000), Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara:Türk Tãrih Kurumu

Tör Vedat Nedim (1999) Yıllar Böyle Geçti, İstanbul: Yapı.Kredi Yay

Uyar Hakkı,(1998),Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi, İstanbul: Boyut Kit

Yeni Şafak Gazetesi, 21.03.2000

Yetkin Çetin,(1997), Serbest Fırka, İstanbul: T. D. Yay.