Mecbur değilsen de 'mecbur etmesini biliriz!' mesajı mı?
Gerçekten tamamen kendi haline bırakılsa, insanımızın yarıdan
fazlasının aşıdan uzak duracağına inanıyorum. Evet mecbur değilsiniz ama HES
koduna işleyeceğiz, “şimdi değil ama aşı yaygınlaşınca otobüse, trene, kamu
binalarına ve daha pek çok yere giremeyebilirsiniz” mesajı veriliyor.
Yahu hakkım olan bir tercihimi, hem de Anayasanın 17. maddesi ile
düzenlenmiş kişisel özgürlüğümü kullanıyorum diye, nasıl diğer haklarımdan men
edilmem mümkün olabilir? Bu büyük tezatın hukukta yeri olamayacağı gibi,
mantığa ve vicdana da sığdıramıyorum.
Televizyonda kanal kanal gezip aşı olmak istemeyenlere büyük bir
rahatlıkla “vatan hainleri, onlara kız bile vermeyeceğiz” diyebilen Prof.
olmuşsun ama adam olamamışsın tiplerine, suç duyurusunda bulunan vicdanlı
vatandaşların dışında, açıkça “halkı kin ve düşmanlığa sevk ve aşağılama”
suçunu işledikleri halde, bırakın soruşturma açmayı en ufak bir kınamayı dahi
bir yetkiliden duyamadık.
Halkın bir kesimi, “sakın özgür tercihlerini kullanmasın!”
düşüncesiyle, rahatlıkla aşağılanırken, tehdit edilirken, buda yetmiyor gibi Anayasal
hakları bile görmezden gelinip, haklarını koruyamaz hale getirilmek mi
isteniyor?
Soruyorum: HES kodu Anayasa’dan üstün müdür?
İstanbul’da akbillerin HES kodu ile entegre edilme sözleşmesinde,
kişisel verilerin işlenmesine dair kişisel rıza talebinde bulunulmuştur.
Kişilerden T.C. kimlik numarası, telefon numarası gibi seyahat edebilmek için
gerekli olmayan bilgiler bile istenmiştir. Dayatılan sözleşmedeki “kişisel
verilerin yurt dışı dahil üçüncü kişilerle paylaşılabileceği” maddesinin
varlığından kaç kişinin haberi vardı acaba? Anayasa’nın 23. maddesi “seyahat
hürriyetini” koruduğu halde; insanlar, ulaşım hakları ellerinden alınacak
korkusuyla bir oldubittiye getirilerek, Anayasa 20. maddeye eklenen “kişisel
verilerin korunmasını isteme hakları” dahi sözde kişisel rızalarıyla
engellenmiştir.
Aynı şekilde bütün kamu hizmetleri, kişisel ve sosyal haklar
anayasa ve yasalar ile korunmuşken, insanlar artık aşı olmazlarsa
özgürlüklerine kavuşamayacakları baskısı ile tedirgin ve ne yapacakları bilemez
bir halde beklemektedirler.
Salgınla mücadele etme yönteminin bu olduğuna inanamıyorum. Çünkü İnsanlar
bu eziyetleri hak etmiyorlar.
* HES kodu almasını bilmeyen yaşlı insanlar bile, Tüketici Koruma
Yasası, seçme ve ulaşım haklarını koruduğu halde, semt pazarlara dahi
alınmayarak evlerine gitmek zorunda bırakılıyorlar.
* Medyanın gazına gelip, kraldan daha kralcı olmuş pek çok kişi ve
görevli “cezayı yersen görürsün!”, “hasta ol da anla bakalım!” gibi ifadelerle,
insanlara fırça atmayı kedilerine hak ve görev zannetmektedirler.
* Sosyal mesafenin en katı şekilde uygulandığı camilerde bile,
maske denetimine kendini adayanlar istenmeyen gerginliklere sebep
olabilmektedirler.
* Günde 3 saat dışarı çıkmasına izin verilen çocuklar ve gençler,
aynı saatlere konulan canlı dersler yüzünden yaşam enerjilerini
yitirmektedirler.
* Yaşlılarla çocukların dışarı çıkış saati ayrı olduğu için,
sevgiye ihtiyacı olan 2 kuşağın bağı tamamen kopmuştur. Dedeler torunlarını
parka dahi götürmekten mahrum bırakılmıştır.
* Pek çok çocuğun camdan ve balkondan dışarı seyretmek dışında bir
özgürlüğü kalmamış, dijital alemlere kurban edilmişlerdir.
* Esnafın hali içler acısıdır. İşsiz, çaresiz insanların kapısı
dahi çalınmamaktadır.
* Maskelerin sentetik oluşu, nem tutması, ipliklenip ciğere
gitmesi, solunan oksijeni azaltması pek çok diğer hastalığa davetiye çıkarsa da,
covid dışındaki rahatsızlıklar artık pek ilgi görmemektedir.
* Aşıların yan etkilerinin küçümsenmeyecek derecede oluşunu bakalım
medya ne kadar gizleyebilecektir.
Dünya Sağlık Örgütü, “aşıların koruduğunu gösteren kanıtımız yok”
derken, bilim kurulu üyeleri “kısıtlamalara devam edilmeli, her sene aşı
olmalıyız” açıklaması yaparken, mutasyon haberleri “bu daha başlangıç” mesajı
verirken, dijital dönüşüm Anayasal hakları tehdit ederken, insanımız bu
baskıya ne kadar dayanabilecektir?
Birbirimizden gitgide daha da uzaklaştırıldığımız bu günlerde 3-5
kişi olsun bir araya gelelim. Birbirimize sahip çıkalım. Allah sonumuzu hayır
etsin. Âmin.
“Sabret, senin sabrın ancak Allah’ı yardımıyladır. Onlardan dolayı
kederlenme, kurdukları tuzaklardan da endişelenme. Allah şüphesiz takva
sahipleriyle ve iyilik yapanlarla beraberdir.” (Nahl 127-128)