03 May 2019

Müslüman Şahsiyetin Temel Bir Özelliği: TEVAZU

Tevazu yani alçak gönüllülük, dinimizin değer verdiği en güzel huylardan biridir. Tevazu, kendi değerini, olduğundan aşağı görmek ve başkalarını asla küçük görmemektir. Başka bir ifade ile tevazu; makam ve mertebe itibariyle kendinden aşağıda olanlara karşı büyüklenmemek, Allah'ın kullarına üstünlük taslamamak ve onları aşağılamaktan sakınmaktır. Ancak tevazu; her yapılanı tolere edecek ölçüde hoşgörülü olmak olarak anlaşılmamalıdır. Tevazuun zıddı, kibir ve gururdur. Mütevazı insan, haddini bilir ve kendisini başkalarından üstün görmez. Mütekebbir ve gururlu kişi ise, -haksız olarak- kendisini başkalarından daha büyük, daha üstün ve daha değerli görür. 

Tevazuun Temeli

Soyu sopu, malı mülkü, makamı mevkii, gücü kuvveti, şanı şöhreti, eşi dostu, boyu posu, ilmi irfanı, zühdü takvası ne kadar çok ve iyi durumda bulunursa bulunsun, bütün bunları yok sayıp kendini başkalarından üstün ve önemli görmemek, tevazuun temelidir.  Mütevazı insan; kendi itibar ve derecesini düşük görür, başkalarını aşağılayıcı duygu ve davranışlardan kendini arındırır, layık olduğundan daha düşük bir dereceye râzı olur. Kalbindeki tevazu, dış organlarına da huşû olarak akseder. Dolayısıyla mütevazı insan; dış görünüşünden de kolayca belli olur. O; duruşuyla, hareketleriyle, mimikleriyle ve bakışlarıyla kimseyi rahatsız etmez.

Mütevazı İnsan Haddini Bilir!

Mütevazı insan; haddini ve sınırlarını bilir, her konuda iyi olmak gibi bir iddiası yoktur, hatalarını kabul eder, sahip olduğu imkânlardan memnundur, kendisini övmekten kaçınır, her şeyi kendisine mal etmez, kendisine yapılan iyiliklere teşekkür eder, kendisini başkalarıyla karşılaştırmaz, her zaman öğrenmeye açıktır ve başkalarına yardım etmekten zevk alır. Kibirli kişi; daima kendisinden söz ederken, mütevazı insan, hiç kendisinden bahsetmez. 

Mütevazı Kişi, İfrat ve Tefritten Uzaktır

Diğer ahlakî erdemlerde olduğu gibi tevazu konusunda da ifrat ve tefritten uzak, itidal üzere bulunmak kıymetlidir. Bir insanın kendisini başkalarından üstün görmesi, kibir ve gururdur. Bu bir ifrat halidir. Başkalarını kendinden üstün görürken, kendini hor ve hakir görmesi, zillet ve meskenettir ki, bu da tefrittir. Kendisini, başkalarıyla eşit olarak görmesi ise itidal halidir ki, tevazu işte budur. Yani insan haddini bilecek; kendisini, ne olduğundan büyük ne de aşırı derecede küçük ve değersiz görecek.

Kula Tevazu Yakışır

Kuran-ı kerimin, meydana getirdiği zihniyet değişikliğinin temel alanlarından biri de Rab-kul münasebetidir. Kuran-ı kerim, Allahü Teâlâyı “bütün kâinatın sahibi” olarak zihinlere yerleştirmiş ve O'nun yüce iradesine mutlak teslimiyeti emretmiştir.  Çünkü Allah rab, insan ise kuldur. Kulun görevi, rabbinin karşısında mütevazı olmaktır. İhlaslı bir ibadet, Allahü Teâlâya karşı en güzel tevazu göstergesidir. Câhiliye insanının ahlâk anlayışına sertlik, isyan, taassup, kibir ve serkeşlik egemen iken; islamla şereflenen fertlerin karakterine; teslimiyet, itaat ve tevazu ifade eden hasletler hâkim olmuştur. Yani kibir cahilî bir karakter, tevazu ise İslamî bir ahlaktır.

Müslüman Şahsiyetin Temel Özelliği

Mütevazı olmak, müslüman şahsiyetin temel özelliklerindendir. Çünkü insanın sahip olduğu bütün nimetler, Allahü Teâlânın ihsanıdır. Bunun için mevki ve servet sahiplerinin tevazu göstermeleri, onların imanlarını ve olgunluklarını gösterir. Tevazu herkes için güzeldir, fakat en güzeli zenginlerin tevazuudur.  Abdulkerim El-Kuşeyrî hazretleri, “Tevazu Hakk'a teslim olmak ve hükmüne itiraz etmemektir,” derken tevazuu, takvâ ehlinin en üstün ahlâkî özelliği ve şeref sebebi saymıştır. 

 

Büyüklük Allah'a Mahsustur 

Kibirlenmeyi kınayan çok sayıdaki âyet-i kerime, tevazuun ahlâkî bir görev olduğunu  gösterir. Zira büyüklük Allahü Teâlâya mahsustur. Şu halde insanın kendinde büyüklük görmesi her şeyden önce Allah'a karşı edepsizliktir. Bunun için pek çok âyet-i kerimede büyüklük taslayanlar ağır biçimde zemmedilmiş, şeytanın lanetlenmesinin asıl sebebinin de kibre kapılarak baş kaldırması olduğu bildirilmiştir. İnsanın tevazu sahibi olabilmesi için, dünyaya nereden geldiğini, nereye gideceğini bilmesi lazımdır.

İnsan, hiç yoktu. Önce birşey yapamayan, kendi başına hareket edemeyen âciz bir bebek oldu. Şimdi de, her an hasta olmak ve ölmek korkusu içindedir. Nihayet ölecek, çürüyecek ve toprak olacaktır. Hayvanlara, böceklere gıda olacaktır. Kabir azabı görecek, sonra diriltilip kıyamet sıkıntılarını çekecektir. Bunu düşünen bir insan tekebbür etmez, tevazu gösterir. Gerçekten başkaları tarafından dünyaya getirilen, başkaları tarafından eğitilen ve nihayet hayatının kuralları, başkalarınca  belirlenen bir kişiye kibir yakışmaz; sadece ve sadece tevazu yakışır. Bir damla sudan yaratılan, ne zaman dünyaya geleceği ve ne zaman dünyadan çıkacağı kendi elinde olmayan bir insan, tevazu göstermeyecek de kim gösterecek?

Tevazu Önemli Bir Yetenektir

Hayattan keyif alabilmek, mütevazı olmaya bağlıdır. Mütevazı olmak da kanaatkâr olmaya bağlıdır. Kanaatkâr olmak ise mevcutla yetinmeye bağlıdır. Var olanla yetinmek de bir yerde durmayı bilmeye bağlıdır. Tevazu, önemli bir yetenektir. Çünkü insan, tevazu sayesinde çevresindekilerle etkileşime girerek onların potansiyellerinden istifade eder. Basit şeylerden keyif almayı tevazu sayesinde başarırız. Aynı şekilde, tevazu sayesinde hayatın zorluklarıyla mücadele edecek gücü kendimizde buluruz. Mütevazı bir insan, hiçbir tecrübeyi basit görmez, hiçbir insanı aşağılamaz, hiçbir anını dikkatsiz geçirmez. O; her detaya özen gösterir. Bir işi sıkıcı, yorucu, moral bozucu veya zaman kaybı olarak görüp es geçmek yerine baştan sona kadar sabır gösterir, onu en ince noktasına kadar öğrenmeye ve hakkını vermeye çalışır.

Tevâzu Her İyiliğin Anahtarıdır

Tevâzu, her türlü iyiliğin; kibir de, her çeşit kötülüğün anahtarıdır. İnsanların kusurlarını affeden mütevazı kimseler toplumda çok sevilir; mağrur ve kibirli olanlar ise; cemiyette hiç itibar görmezler.  Kibir ne kadar kötü ise, tevazu da o kadar iyidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

“Allah, bana birbirinize karşı mütevazı olmanızı, kimsenin kimseye üstünlük taslamamasını vahyetti.” (Müslim)

“Bir kişi, Allah için tevazu gösterirse, Allah da onu yüceltir.” (Tirmizî) 

“Allah için affedenin şerefi artar, tevazu eden de yücelir.” (Müslim)

“Kişi kibirlenince, iki melek, ‘Ya Rabbi bunu alçalt,' derler. Tevazu ederse, ‘ya Rabbi bunu yükselt,' derler.” (Beyheki)

“Kişi tevazu edince, Allahü Teâlâ, onu yedi kat göklere kadar yükseltir.” (Beyheki)

“Tevazu edin ki, Allahü Teâlâ size merhamet etsin!” (İsfehani)

Her nimet sahibi haset edilir. Haset edilmeyen tek nimet, tevazudur.  İnsanın değerini yükseltmesi, şerefini arttırması gibi bireysel faydaların yanında tevazu, toplumda kin beslemeyi ve birbirinden uzaklaşmayı önler, huzur ve kaynaşmaya vesile olur, böylece bir sevgi ortamı oluşturur. Çünkü insanlar arasında kibir kadar kin doğuran, tevazu kadar da sevgi üreten başka bir şey yoktur.