Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 662

Müderris Dânâ Efendi'nin Rumlara cevâb veren makālesi

Hatırlanacak olursa (Yeni Söz, 9.7.2020, Tef. No 648'e mürâcaât), Kıbrıs Rum matbûâtı, 28 Kasım 1948 İlhâk ve Muhtâriyeti Protesto Mitingi'ni alayla karşılamış, bu meyânda Neos Kibriakos Filaks gazetesi, abuk sabuk iddiâlar dermeyân etmişti: Kıbrıs, bütün Helenlere mâl olmuş bir dâvâ olduğu için, Enosis'e cephe almak, onların tamâmına cephe almak demekmiş; bu bakımdan, Yunan dostluğunu muhâfaza etmek için, Türkler de Enosis'e tarafdâr olmalıymışlar, v.s…

Onların bu kabîlden herzelerine, o zamân, rahmetli Dânâ Efendi, sağlam muhâkemeye müstenid esâslı bir makāleyle cevâb vermişti. Lefkoşe'de münteşir Hür Söz gazetesi tarafından neşredilen “Kibriakos Filaks Gazetesine Cevabımız” başlıklı bu makālesini aynen iktibâs ediyoruz:

“Adanın Yunanistana ilhakı veya Adaya muhtariyet verilmesi hakkında Rumlar tarafından ileri sürülen istekleri protesto için 18/11/1948 tarihinde Lefkoşada yapılan muazzam Türk mitingine dair N. K. Filâks bir makale yayınlamıştır. Yazar, bu makalesinde Kıbrıs Türklerini kaba tahrikât yapmakla itham etmiş ve nizama riayete davet etmiştir.

“Halbuki miting, Türkün şiarı olan tam bir ağır başlılık içinde cereyan etmiş ve ‘tahrikât' kelimesinin şümulü içine girebilecek her hangi bir taşkınlık yapılmamıştır. Mitingde söz alan hatipler ise, yalnız, toplantının mevzuu olan  İlhak ve Muhtariyeti, vakıalar zikrederek tenkid etmişler ve neticede beliren mahzurlar karşısında her iki idare şeklini 15.000 dinleyici ile birlikte protesto etmişlerdi. Konuşanlar, Rum hatipleri gibi, demagoci yaparak halkı yanlış hükümlere sevketmemişler; onlar, İlhak ve Muhtariyetin muhtemel neticelerini hakikatlerin ışığı altında görmeğe ve göstermeğe çalışmışlardır.

“Yazarın, Kıbrıs Türklerini nizama riayete davet etmesine gelince; bu, çok yersiz bir sözdür. Bu öğütü, mitinglerde ve diğer hususlarda kanunlara ve vatandaşlık icaplarına sık sık muhalefet eden etrafındaki insanlara vermiş olsa idi çok yolunda bir hareket olacaktı. Biz cemaat olarak, kanuna ve vatandaşlık icaplarına hürmet ve riayet etmeği her zaman kendimize şiar edinmişizdir. Bundan dolayı Türk cemaatini nizama riayete davet etmek, yapmakta olduğumuz bir şeyi yapmamızı tavsiye etmek demektir. Buna ‘kelâm ilmi'nde ‘hasılı tahsil eylemeğe çalışmak' derler ki mantıkî bir mâna ve maksat ifade etmez.

“N. K. Filâks'ın yazarı, yürüdüğü yanlış fikir yolunda biraz daha ileri giderek diyordu ki ‘ahlâkî kaideler, İngilterenin Adayı Yunanistana vermesini icap ettirir'. Demek istiyor ki Rum çoğunluğunun millî arzusuna hürmet edilmeli ve o arzu yerine getirilmelidir. Halbuki bizim görüşümüze göre, milletler arası ahlâk kaideleri, Adanın Yunanistana ilhak edilmemesini icap ettirir.

“Şöyle ki; İngiltere, Kıbrısı harple değil, 1878 Berlin muahedesi ile almış bulunmaktadır. Onun 1914 te Adayı kendi memleketlerine ilhak etmesi, bir formaliteden ibaret idi. Bu muahede zeylinin 1 ve 2 nci maddeleri ile, Büyük Britanya Adadaki Türklerin cemaat haklarını muhafaza etmeği kendi üzerine almış bulunmaktadır. Bu taahhüt, Türk cemaatinin varlığını muhafaza etmek taahhüdünü de tazammun eder. Çünkü varlık asıl, ona ait menfaatler ise fer'îdir. Asıl olan cemaat emniyet altında bulunmadıkca, fer'î olan hak ve menfaatler emniyet altında ve mahfuz sayılamaz.

“Netice itibarile Ada Türkleri İngilterenin elinde bir emanettir. Yunanistan idaresi ise, Türk cemaatinin kendisine emniyet edebileceği bir idare olamaz. Yunanistanın son yarım asırlık tarihi; idaresi hakkında emniyetsizlik telkin eden hâdiselerle doludur. İdarede, rejimde istikrarsızlık, kanlı parti mücadeleleri, iç [savaş] ve ideoloji savaşları, asayiş bozukluğu, iktisadî buhran, Yunanistan idaresinin karakteristik vasıflarını teşkil etmektedir. Bilhassa Girit tarihinin hakikatleri ve en son Rodostan Türkiyeye başlıyan Türk muhaceretinin saikleri, Yunan idaresinin Ada Türkleri için emniyet edilemiyen bir idare olduğunu telkin etmektedir. İşte bu hakikatler karşısında, emaneti muhafaza etmek ahlâkî mecburiyeti, İngilterenin adayı Yunanistana ilhak etmemesi için kuvvetli bir sebeb teşkil etmektedir.

“Bahis mevzuu yazar, biraz daha ileri giderek, Yunan idaresinde mes'ut yaşıyacağımıza inanmayı da bize tavsiye ediyor. Halbuki hakikatler, aklı-selim için  böyle bir tavsiyeyi kabul etmeyi imkânsız kılmaktadır.

“Bundan mâda, Rum cemaatini Yunanistanla birleşmeyi istemeye sevkeden millî duyguya hürmet etmeğe bizi davet ettiği halde, herhangi bir sebeple İngiltere Adayı terkedecek olursa, eski sahibi Türkiyeye iade edilmesi yolunda izhar edilen isteği ‘küstahlık' kelimesi ile vasıflandırmaktadır. Rumları Yunanistana, Türkleri Türkiyeye iltihak etmeyi istemeğe sevkeden saiklerin her ikisi de millî duygular olduğu halde, birinciyi hürmete lâyık göstermek, ikincisini ise ‘küstahlık' kelimesi ile vasıflandırmak, kanaatimizce, asıl küstahlığın kendisidir!

“Çoğunluk halinde olan cemaatler için idarî imtiyazlar tanıyan bu günkü demokrasi prensipleri, azınlıklar için de bulundukları memleketlerde emniyet altında yaşamak hakkını tanımaktadır. Ayni prensiplerin çoğunluk ve azınlık hakkındaki hükümlerinin bir mâna ifade edebilmesi için, birincilere aid imtiyazların, ikincilere aid emniyet sahasının başladığı noktada sona erdiğini kabul etmek lâzım gelir. Bu suretle 82 bin Türkün bu memlekette emniyet ve huzur içinde yaşama hakkı ve bu hakka bağlı olan menfaatleri için ciddî bir tehlike teşkil eden Yunan idaresini istemekte haklı olmaları için çoğunluk halinde bulunuşları kâfi bir sebep teşkil etmez; çünkü onların bu arzuları, bizim emniyet sahamızın hudutlarını aşmaktadır…” (Müderris M. Dânâ, “Kibriakos Filaks Gazetesine Cevabımız”, Hür Söz, 10.12.1948, s. 1)

 

 1_19

 

 

(Cumhuriyet, 29.11.1948, ss. 1 ve 3)

Devrin belki en îtibârlı gazetesi olan Cumhuriyet, Kıbrıslı Türklerin 28 Kasım 1948 Ayasofya Nümâyişine, birinci sayfasında  küçücük bir haberle yer vermişti ve haberin mahrecleri de BBC ile Associated Press idi… Bilhassa, Anadolu Üniversite Gençliğiyle sıkı irtibât kuran Türkiye'deki Kıbrıslı Türk Üniversite Gençliğinin ve Kıbrıslı münevverlerin büyük gayretleriyle, bu hâl kısa zamanda değişecek, Kıbrıslı Türklerin bir sene sonraki (11 Aralık 1949) Ayasofya Nümâyişi, bu def'a, Türkiye'de büyük akis uyandıracak ve Kıbrıs Dâvâsı, artık Anadolu efkârıumûmiyesine ve bir adım sonra da Türkiye Hükûmetine mâl olacaktır…