Şeyh Efendinin Politik Sırrı (18)
HALLER ORTAYA SAVRULDUĞUNDA…(1)
Nakşi meşayıhından Hasan
Hilmi Efendi, İstanbul Cağaloğlu’ndaki Fatma Sultan Dergahı’nda yüzyıllardan
gelen bir geleneği sürdürerek tebliğ ve
irşad çalışmaları yapıyordu. Hasan Hilmi Efendi’nin dini ve tasavvufi
derslerine Sultan II. Abdülhamid
döneminin birçok devlet adamı ve paşaları da devam ederdi. O kadar ki Yıldız
Sarayının bir çok önemli devlet adamı ona intisab etmiş ondan feyz almaya
çalışan şahıslardı.
Bu devlet adamlarından biri
de Sultan II. Abdülhamit'in adaletine çok değer verdiği Nureddin Paşa’ydı. O,
bu zor zamanda ‘kıldan ince kılıçtan keskince’ bir anlayışla ülkede
adaleti tesis etmeye çalışıyordu. Paşa,
son devrin piranından Halidi Bağdadi’yi aşk derecesinde seven, konağında fırsat
buldukça Mevlana’nın Mesnevi’sinden dersler yapacak kadar hikmetli inceliklere
vakıf olan bir şahıstı.
Nureddin Paşa, Devleti
Aliye’nin son zamanlarda maddi ve manevi bakımdan içine düştüğü buhranı da bütün
ayrıntılarıyla görüyor, devletin o ihtişamlı günlerine neden bir türlü
dönemediğine dair kafa yoruyor, bir çözüm çaresi bulmanın ızdırabı içinde
kıvranıp duruyordu.
Şeyh Efendi esasen devlet
işlerine pek karışmazdı. Dergahta bu anlamda konuların konuşulduğu da pek vaki
değildi. Ancak Nureddin Paşa’nın bir gün gönlüne düştü ve bu girift soruyu Şeyh
Efendi’ye sormaya niyet etti.
Dergahın tenha olduğu bir
gün ve anda Nureddin Paşa kemali edeple dergaha gitti. Şeyh Efendinin odasında
müsait olduğunu öğrenince destur alıp odaya girdi.
Şeyh Efendi, itiyadının
aksine Nureddin Paşa’ya hal hatırdan hemen sonra adalet işlerinden sordu.
Nureddin Paşa’nın şaşkın bakışları altında o daha sormadan gönlünü meşgul eden konularla ilgili tane tane anlatmaya başladı.
Şeyh Efendi, “Tanzimat
Fermanı’ndan beri biz, tarihi bir yanlış içindeyiz. Arızalı yerimizi değil
sağlam yerimizi tamir etmeye
çalışıyoruz. Evet makineyi almamız, tababeti bilmemiz, kendi eşyamızı
kendimiz üretmemiz lazım amma….” Dedi sustu. Gözlerini Nureddin Paşa’nın
gözlerine dikerek bekledi.
Nureddin Paşa heyecanla
dinliyordu. Şeyh Efendi’nin keskin bakışlarına dayanamadı. Gözlerini öne eğdi,
boynunu büktü ve bekledi…
Şeyh Efendi, derinlerden
gelen bir sesle devam etti: Aması şu: Biz kendimizi unuttuk, insanımızı
unuttuk, müminliğimizi unuttuk. Biz, biz olmaktan çıktık. Bunu kim tamir edecek?
Şeyh Efendi konuyu böylece
açınca, Nureddin Paşa uzun zamandır zihnini meşgul eden soruyu sordu: “Efendim
ben de devletin bu haline çok dertleniyorum. Acaba bir çıkış yolu bulabilir
miyiz? diye düşünüp duruyorum” dedi.
Şeyh Efendi hafiften
tebessüm etti. Sonra tekrar konuya girdi: Eskiden Şeyh Efendiler dervişlerine
nefsini kırmak için sokakta ciğer sattırırlarmış. Şimdi sokakta ciğer satacak
dervişi nerede bulacaksın? Dedi.
Nureddin Paşa, Şeyh
Efendinin bu sözünün arkasından ne çıkacağını merakla beklerken
Şeyh Efendi “Ben sana o zaman bir görev vereyim” dedi.
Paşa boynunu büktü,
dikkatli gözlerle dinlemeye başladı.
Şeyh Efendi tane tane
konuşmaya başladı: Hani bir makine icat edilmiş. Sultanımız onunla İstanbul'un
fotoğraflarını çektiriyormuş. Haberin var değil mi?
Nureddin Paşa bu olayı
biliyordu. Bu olaydan Şeyh Efendinin haberi olmasına bir hayli şaşırmış
vaziyette “Evet efendim, biliyorum”
dedi.
Bu cevabın ardından Şeyh
Efendi ile Nureddin Paşa arasındaki diyalog başladı:
- Hani Sarayın fotoğrafçısı
Abdullah Freres var ya…
-Evet efendim
-Bak şimdi ben sana bir
görev veriyorum. Onlar bu hafta sonu İstanbul'un çeşitli bina ve mekanlarının
fotoğrafını çekecekler. Sen onlarla konuş ve onlarla birlikte bu hafta sonu
yapılacak fotoğraf çekimine katılıver”
-Olur efendim…
-Yalnız bu görev sadece
fotoğraf çekimi ile bitmiyor. Fotoğrafların banyo edilmesi sırasında çekilen
fotoğraflara onlar bakmadan önce ilk sen bakacaksın.
Nureddin Paşa, bu talep
karşısında biraz düşündü taşındı. Sonra kestirip attı.
“Peki efendim ben bunu da
sağlayacağım inşallah” dedi.
Şeyh Efendi tekrar
gülümseyerek “Şimdilik ciğer satmaktan kurtuldun. Fotoğrafçılık yaparak bu işin
sırrını öğreneceksin” inşallah dedi.
* * * * *
Nureddin Paşa, dergahtan
ayrıldıktan sonra aldığı görevin sorumluluğu içerisinde derin düşüncelere
daldı. İstanbul'un fotoğraflarının çektirilmesi ile Devleti Aliye'nin geri
kalması arasında acaba ne ilişki olabilirdi?
Paşa saraya döner dönmez
Abdullah Freres’i buldu. Onlara bu hafta sonu yapılacak fotoğraf çekiminde
kendilerine eşlik etmek istediğini söyledi. Abdullah kardeşler önce şaşkınlıkla
birbirlerine baktılar. Sonra “Herhalde Sultan Hazretleri Paşa'ya böyle bir
görev verdi. O yüzden Paşa bunu tamamen bize söylemiyor. Bize eşlik edeceğini
söylüyor” diye düşündüler. Üçü birden
başlarını sallayarak “Peki Paşa Hazretleri... Emriniz başımızın üstüne”
dediler.
Anlaştıkları üzere tatlı
bahar esintilerinin olduğu bir Nisan sabahı Nureddin Paşa Abdullah kardeşlerle
birlikte yola çıktı. Fotoğrafçı ekibinin ilk durağı Galata’daki Osmanlı Bankası binası oldu. Osmanlı
Bankası'nın devasa binasının fotoğrafını sağından solundan özenle çektiler.
Daha sonra Taksim’e çıkıp Topçu Kışlasının fotoğrafını çektiler. Ardından
Eminönü’nde bir mahkeme binasını kadının huzurunda insanlar muhakeme edilirken
çektiler. Müteakiben Mısır Çarşısında tam beş
nesildir tatlıcılık yapan bir tatlıcının ve dükkanının fotoğrafını çektiler. Daha sonra Fatih'te bir dergahı ve dervişleriyle
birlikte şeyh efendinin fotoğrafını çektiler. Son olarak da Eyüpsultan'a gidip
İdrisi Bitlisi Tepesi’nden Haliç'in ve Bahariye Mevlevihanesi’nin fotoğrafını çektiler.
Herhangi bir olağanüstü
olay gerçekleşmeden görevin bir bölümü tamamlanmıştı. Nureddin Paşa Abdullah
Kardeşlere “Bu fotoğrafların filmini ilk
kendisinin göreceğini” söyleyince Abdullah kardeşler önce şaşkınlıkla
birbirlerine baktılar. Sonra “Herhalde Sultan Hazretleri Paşa'ya böyle bir
görev verdi. O yüzden Paşa bunu tamamen bize söylemiyor.” diye düşündüler.
“Peki Paşa Hazretleri... Emriniz başımızın üstüne” dediler.
Saraya gelinip fotoğraflar
banyo edilmeye başlanınca Nureddin Paşa büyük bir heyecan ve merakla önüne
konulan fotoğraflara sırayla bakmaya başladı. Ve bu andan itibaren de çeşitli
gariplikler de tezahür etmeye başladı.
(Devam Edecek)