VF kat sol
VF kat sağ

30 Aralık 2020

Şeyh Efendinin Politik Sırrı (18)

HALLER ORTAYA SAVRULDUĞUNDA…(1)

 

Nakşi meşayıhından Hasan Hilmi Efendi, İstanbul Cağaloğlu’ndaki Fatma Sultan Dergahı’nda yüzyıllardan gelen bir  geleneği sürdürerek tebliğ ve irşad çalışmaları yapıyordu. Hasan Hilmi Efendi’nin dini ve tasavvufi derslerine  Sultan II. Abdülhamid döneminin birçok devlet adamı ve paşaları da devam ederdi. O kadar ki Yıldız Sarayının bir çok önemli devlet adamı ona intisab etmiş ondan feyz almaya çalışan şahıslardı.

Bu devlet adamlarından biri de Sultan II. Abdülhamit'in adaletine çok değer verdiği Nureddin Paşa’ydı. O, bu zor zamanda ‘kıldan ince kılıçtan keskince’ bir anlayışla ülkede adaleti  tesis etmeye çalışıyordu. Paşa, son devrin piranından Halidi Bağdadi’yi aşk derecesinde seven, konağında fırsat buldukça Mevlana’nın Mesnevi’sinden dersler yapacak kadar hikmetli inceliklere vakıf olan bir şahıstı.

Nureddin Paşa, Devleti Aliye’nin son zamanlarda maddi ve manevi bakımdan içine düştüğü buhranı da bütün ayrıntılarıyla görüyor, devletin o ihtişamlı günlerine neden bir türlü dönemediğine dair kafa yoruyor, bir çözüm çaresi bulmanın ızdırabı içinde kıvranıp duruyordu.

Şeyh Efendi esasen devlet işlerine pek karışmazdı. Dergahta bu anlamda konuların konuşulduğu da pek vaki değildi. Ancak Nureddin Paşa’nın bir gün gönlüne düştü ve bu girift soruyu Şeyh Efendi’ye  sormaya niyet etti.

Dergahın tenha olduğu bir gün ve anda Nureddin Paşa kemali edeple dergaha gitti. Şeyh Efendinin odasında müsait olduğunu öğrenince destur alıp odaya girdi.

Şeyh Efendi, itiyadının aksine Nureddin Paşa’ya hal hatırdan hemen sonra adalet işlerinden sordu. Nureddin Paşa’nın şaşkın bakışları altında o daha sormadan gönlünü meşgul  eden konularla ilgili tane tane anlatmaya başladı.

Şeyh Efendi, “Tanzimat Fermanı’ndan beri biz,  tarihi bir  yanlış içindeyiz. Arızalı yerimizi değil sağlam yerimizi tamir etmeye  çalışıyoruz. Evet makineyi almamız, tababeti bilmemiz, kendi eşyamızı kendimiz üretmemiz lazım amma….” Dedi sustu. Gözlerini Nureddin Paşa’nın gözlerine dikerek bekledi.

Nureddin Paşa heyecanla dinliyordu. Şeyh Efendi’nin keskin bakışlarına dayanamadı. Gözlerini öne eğdi, boynunu büktü ve bekledi…

Şeyh Efendi, derinlerden gelen bir sesle devam etti: Aması şu: Biz kendimizi unuttuk, insanımızı unuttuk, müminliğimizi unuttuk. Biz, biz olmaktan çıktık. Bunu kim tamir  edecek?

Şeyh Efendi konuyu böylece açınca, Nureddin Paşa uzun zamandır zihnini meşgul eden soruyu sordu: “Efendim ben de devletin bu haline çok dertleniyorum. Acaba bir çıkış yolu bulabilir miyiz? diye düşünüp duruyorum” dedi.

Şeyh Efendi hafiften tebessüm etti. Sonra tekrar konuya girdi: Eskiden Şeyh Efendiler dervişlerine nefsini kırmak için sokakta ciğer sattırırlarmış. Şimdi sokakta ciğer satacak dervişi nerede  bulacaksın? Dedi.

Nureddin Paşa, Şeyh Efendinin bu sözünün arkasından ne çıkacağını merakla  beklerken  Şeyh Efendi “Ben sana o zaman bir görev vereyim” dedi.

Paşa boynunu büktü, dikkatli gözlerle dinlemeye başladı.

Şeyh Efendi tane tane konuşmaya başladı: Hani bir makine icat edilmiş. Sultanımız onunla İstanbul'un fotoğraflarını çektiriyormuş. Haberin var değil mi?

Nureddin Paşa bu olayı biliyordu. Bu olaydan Şeyh Efendinin haberi olmasına bir hayli şaşırmış vaziyette  “Evet efendim, biliyorum” dedi.

Bu cevabın ardından Şeyh Efendi ile Nureddin Paşa arasındaki diyalog başladı:

 

- Hani Sarayın fotoğrafçısı Abdullah Freres var ya…

-Evet efendim

-Bak şimdi ben sana bir görev veriyorum. Onlar bu hafta sonu İstanbul'un çeşitli bina ve mekanlarının fotoğrafını çekecekler. Sen onlarla konuş ve onlarla birlikte bu hafta sonu yapılacak fotoğraf çekimine katılıver”

-Olur efendim…

-Yalnız bu görev sadece fotoğraf çekimi ile bitmiyor. Fotoğrafların banyo edilmesi sırasında çekilen fotoğraflara onlar bakmadan önce ilk sen bakacaksın.

Nureddin Paşa, bu talep karşısında biraz düşündü taşındı. Sonra kestirip attı.

“Peki efendim ben bunu da sağlayacağım inşallah” dedi.

Şeyh Efendi tekrar gülümseyerek “Şimdilik ciğer satmaktan kurtuldun. Fotoğrafçılık yaparak bu işin sırrını öğreneceksin” inşallah dedi.

* * * * *

Nureddin Paşa, dergahtan ayrıldıktan sonra aldığı görevin sorumluluğu içerisinde derin düşüncelere daldı. İstanbul'un fotoğraflarının çektirilmesi ile Devleti Aliye'nin geri kalması arasında acaba ne ilişki olabilirdi?

Paşa saraya döner dönmez Abdullah Freres’i buldu. Onlara bu hafta sonu yapılacak fotoğraf çekiminde kendilerine eşlik etmek istediğini söyledi. Abdullah kardeşler önce şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Sonra “Herhalde Sultan Hazretleri Paşa'ya böyle bir görev verdi. O yüzden Paşa bunu tamamen bize söylemiyor. Bize eşlik edeceğini söylüyor” diye düşündüler. Üçü birden  başlarını sallayarak “Peki Paşa Hazretleri... Emriniz başımızın üstüne” dediler.

Anlaştıkları üzere tatlı bahar esintilerinin olduğu bir Nisan sabahı Nureddin Paşa Abdullah kardeşlerle birlikte yola çıktı. Fotoğrafçı ekibinin ilk durağı Galata’daki  Osmanlı Bankası binası oldu. Osmanlı Bankası'nın devasa binasının fotoğrafını sağından solundan özenle çektiler. Daha sonra Taksim’e çıkıp Topçu Kışlasının fotoğrafını çektiler. Ardından Eminönü’nde bir mahkeme binasını kadının huzurunda insanlar muhakeme edilirken çektiler. Müteakiben Mısır Çarşısında tam beş  nesildir tatlıcılık yapan bir tatlıcının ve  dükkanının fotoğrafını çektiler. Daha  sonra Fatih'te bir dergahı ve dervişleriyle birlikte şeyh efendinin fotoğrafını çektiler. Son olarak da Eyüpsultan'a gidip İdrisi Bitlisi Tepesi’nden Haliç'in ve Bahariye Mevlevihanesi’nin  fotoğrafını çektiler.

Herhangi bir olağanüstü olay gerçekleşmeden görevin bir bölümü tamamlanmıştı. Nureddin Paşa Abdullah Kardeşlere  “Bu fotoğrafların filmini ilk kendisinin göreceğini” söyleyince Abdullah kardeşler önce şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Sonra “Herhalde Sultan Hazretleri Paşa'ya böyle bir görev verdi. O yüzden Paşa bunu tamamen bize söylemiyor.” diye düşündüler. “Peki Paşa Hazretleri... Emriniz başımızın üstüne” dediler.

Saraya gelinip fotoğraflar banyo edilmeye başlanınca Nureddin Paşa büyük bir heyecan ve merakla önüne konulan fotoğraflara sırayla bakmaya başladı. Ve bu andan itibaren de çeşitli gariplikler de tezahür etmeye başladı.

 (Devam Edecek)