VF kat sol
VF kat sağ

12 May 2018

Sosyal medyadan korkmayın, otoritelerden korkun!

Sosyal medya, yeni dünyada kimlik inşasının tanımını değiştirmeye devam ediyor. Artık yaptığımız paylaşımlar üzerinden değerlendirildiğimiz yepyeni bir zaman dilimine girdik. İnternet “çocuk oyuncağı” olmaktan çoktan çıktı. Yeri geldi mi kitleleri yerinden oynatan bu ortamın ciddiye alınmaya çok ihtiyacı var.

 

İhtiyacı var diyoruz çünkü internet tüm tanımlarıyla birlikte sahici bir ilgi bağımlısı. Bu öylesine derin bir arzudan meydana geliyor ki ekonomistler son yıllarda sosyal ağlar üzerinden gerçekleşen tüm ticari faaliyetleri “ilgi ekonomisi” başlığında değerlendirmeye başladı.

 

Özellikle bilgisayar ve bilgisayar donanımıyla internet, iletişim serüvenini ontolojik bir dönüşüme uğratmakla kalmayıp, toplumsal yapının bütün unsurlarına dokunarak yatay ve dikey bütün geçişlerin yönünü değiştirmeye devam ediyor.

2010 yılında Arap Baharı ile birlikte toplumsal olayların yönünü değiştirmeye başlayan sosyal ağlar, bizim ülkemizde de Gezi Parkı'nda 2013 yılında gerçekleşen olayların neticesinde özellikle muhalif kitlenin önemli bir platformu haline gelmişti. İstanbul'da başlayan olayların doğru ya da tüm yönleriyle anlık olarak tüm ülkeye yayıldığı bu süreçte 31 Mayıs Cuma günü saat 16.00 ile 00.00 arasında gösterilerle ilgili 2 milyon tweet atıldı.

 

Gezi Olayları'ndan sonra 15 Temmuz'da da aktif bir rol üstlenen sosyal medya darbenin seyrinin değişmesine önemli bir etki sağladı. Sosyal medya ölçme, analiz ve araştırma alanında faaliyet gösteren Somera'nın paylaştığı verilere göre 16 Temmuz'da atılan tweet sayısı yüzde 223 arttı. 15 Temmuz 17 Temmuz tarihleri arasında toplam 34 milyon 818 bin 329 tweet atıldı. Bu tweetler 15 milyar erişime ulaştı. 8–14 Temmuz tarihleri arasında atılan ortalama tweet sayısı 5 milyon 773 bindi.

 

Buraya kadar hepimiz sosyal ağların ne kadar önemli olduğunu kabul ediyoruz ancak tıpkı günlük yaşamımızdaki gibi sosyal ağlar üzerinden gerçekleşen kitlesel olaylar da her zaman yönünü bulamayabiliyor. Şu ana kadar daha çok dışarıda gelişen önemli gelişmelere yönelik tavırları güçlendiren sosyal ağlar, geçtiğimiz sene Donald Trump'ın seçilmesine tepki koyan kitlenin Woman's March adıyla düzenlediği yürüyüşlerde ve yine ABD'de Hollywood'ta meydana gelen taciz skandallarından sonra başlatılan #MeToo hareketi ile kendi gündemini, dış etkiye ihtiyaç duymadan başlatmış oldu. Ama bu eylemler gibi dışarıdan müdahaleye ihtiyaç duymadan gelişen büyük bir sosyal medya olayı ile henüz karşılaşmadık.

Çok yakın bir zamanda erken seçim kararı ile birlikte yeni bir sürece giren Türkiye'de sosyal ağlarda da seçimin sesleri yankılanmaya başladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sözleri sonrasında başlatılan “TAMAM” VE “DEVAM” atışmaları sırasında 5 milyonu aşan tweet atıldı. Hükümete yakın kaynakların aktardıklarına göre TAMAM tarafı tweet'lerinin çoğu yurt dışı üzerinden atılmış. Ancak kimi kaynaklar bunu IP adreslerinin gizlenmesi sonucunda ortaya çıktığını, tweet'lerin yüzde 85'e yakınının Türkiye'den atıldığını iddia etti. Her ne kadar tweet'ler Türkiye üzerinden atılmış olsa da bu denli profesyonel bir tepkinin sadece birkaç saat gibi bir sürede Türkiye'de büyümesini düşünebilmek herhalde aptallık olurdu. Geçtiğimiz sene Ensar Vakfı olayları sırasında Turkcell'e uygulanan ambargo sırasında yeni bir tehlike ile tanıştık; sosyal medya otoriteleri.

Meselelerin özünü bilmeden anlık tepkilerden beslenen siyasilerin maddi destekle iteklediği sosyal medya otoriteleri, Turkcell'e 3 ayda 600 bin abone kaybettirdi. Bu otoritelerin kitleleri rahatlıkla yönlendirebilme nedenleri ise paylaşımlarını etkileşim alabilecek derecede özgün ve etkili kullanmaları. Hükümet kanatında dahi çoğu siyasetçinin tuzağına düştüğü bot hesapların yapamadığını birkaç saat içinde gerçekleştirebilen otoriteler, yalnızca Türkiye'de değil, tüm dünyada oldukça aktif haldeler. Geçtiğimiz ay hakkında çıkan ve bizim de köşemize taşıdığımız veri sızdırma skandalı ile uğraşan Facebook, DELET E FACEBOOK kampanyası ile milyonlarca kullanıcısını bir anda kaybetti ve dünya borsalarında ağır kayıplar yaşamaya başladı. Facebook'tan önce Snapchat de bundan birkaç önce filtreleri üzerinden yaptığı ırkçılık nedeniyle otoritelerin gazabına uğramış ve borsada bir günde yüzde 6'lık değer kaybı yaşamıştı.

 

Sosyal ağları kullanan çoğu kişi her ne kadar bu ortamda özgürleşmenin tadını sürdüğünü iddia etse de burada da ‘sanal' kanaat önderlerinin peşinden gitmeye devam ediyor. Sürekli toplumsal yozlaşmadan söz edip kendimiz için bir liman olarak gördüğümüz bu yeni ortamda aslında hayatımızın bir başka simülasyonunu oynamak dışında pek bir şey yapmıyoruz. Etkili söz ve görsellerle kendimizi avuttuğumuz bu ortamda otoritelerin çalıştırdığı dönme dolap hep aynı yerde durmaya devam ediyor.