08 Mart 2016

Tasavvuf sapkınlıkları örtme şemsiyesi midir?

Tasavvuf, kendi nefsinin ayıplarını, kusurlarını anlayıp, dine uymakta kolaylık ve lezzet hasıl olmak, gizli olan şirkten, küfürden kurtulmak değil mi?

Biz tasavvufu ne zaman birilerinin içinde beslediği nefsi sapkınlığın dışa vurumunu örten bir şemsiye olarak gördük ve kabul ettik Allah aşkına?

Tasavvufa karşı bir duruş içerisinde değilim, asla da olmadım, ama tasavvuf kalıbına oturtulmak istenen öyle şeyler var ki; basit mantık üzerinden bile doğruluğu ya da yanlışlığı noktasında bir hükme varabilirsiniz. Çünkü Yüce Rabbimiz, gönderdiği kitaba göre şekillenen bir yaşam biçiminde, günlük yaşam içerisinde anlık karşılaşılması muhtemel eylemlerin yanlışlığı ya da doğruluğu üzerine fikir beyan edebilecek dimağı vermiş bizlere.

Besmeleyle adım atmadan, haram ve helal kavramlarının karşılığı olan eylemlerden kaçınmaya bütün reflekslerimiz de bu minval üzere gelişmiyor mu!..

Yeter ki kişi Rabbine yönelişindeki samimiyetten ödün vermeden ölçüp biçsin eylemlerini. Hal böyle olduğunda, kendini Rabbin yerine koyma derecesinde sapkınlaşan sözde şeyhlerin tahakkümü altında haşhaşiler ordusunun yetişmesi de mümkün olmaz.

Bugün Fetullahçı Terör Örgütü ile mücadele sürecinde karşımıza çıkan direnç, o sapkın vaize sorgulamasız itaat eden ve onu ilahlaştıran şakirtler sürüsünden mütevellit değil mi?..

Burada ne tasavvuf ehli modunda ahkam kesme niyetindeyim ne de ulema kılığına girme hevesinde…

NE İLMİ NE FIKHİ NE DE TASAVVUFİ BİR EĞİLİM

Sadece basit mantık refleksleri ile, bir üniversitenin İlahiyat Fakültesi Dekanlığına atanan bir zatın, bilimsellik vasfı atfedilen bir makalesinde öne sürdüğü görüşü irdeleyeceğim.

Zat, söze konu makalesinde, sözüm ona rabıtaya dair izahatlarda bulunuyor, örneklendirmeler aktarıyor. Ancak ne hikmetse, yaptığı izahatlar için başkalarından alıntılar yaparak cima (cinsel birleşme) sırasındaki insan halet-i ruhiyesine atıf yapıyor. Rabıtayı açıklamak için kaleme aldığı makalede, “cima eden (cinsel ilişkiye giren) bir kişinin, cima sırasında hocasını, şeyhini veya ‘salihleri' hatırlaması durumunda, doğacak çocuğun bereketli ve güzel ahlaklı doğacağını” kendince verdiği kaynaklara dayandırarak savunuyor.

Öncelikle, rabıta konusunda birtakım açıklamalar yapma çabasıyla konuyu cinselliğe uzatmanın neresi bilimsel ve fıkhi anlayabilmiş değilim.

Bu örneklendirme ve “tavsiye” konusundaki eleştirilerimize itirazları olanlar, konunun tasavvufi bir durum olduğundan yola çıkıp, kendi akıllarınca, farklı örneklendirmelerle İlahiyat Fakültesi Dekanı'nı olumlayan bir tutum takınıyor. Hiç abartısız ortaya çıkan fotoğraf, birilerinin nefsi sapkınlıklarını tasavvuf adı altında meşrulaştırmanın fotoğrafı.

İslam inancını, kerameti kendinden menkul sözde şeyh ve dervişlerin sapkın eğilimleri ve fikirleri ile kirletmeye çalışanların, bir Siyonist yöntemi olan “tasavvufi kalıba oturtma” pervasızlığı burada da çıkıyor karşımıza.

İÇİMİZDEKİ PİMİ ÇEKİLMİŞ BOMBALAR

Konuya dair eleştirilerimizi, sosyal medya üzerinden aktardığımızda, ehli sünnet itikadı konusunda şüphe duymadıklarımızın, “eşlerin cima sırasında şeyhlerini düşünmelerinin, doğacak çocuğun bereketli ve güzel ahlaklı olacağı” fikrini onaylamaları ve bunun tasavvufi bir değerlendirme kabul edilmesi gerektiğini savunmaları, içimize bırakılan pimi çekilmiş el bombalarının vahametini anlamamız açısından önemliydi.

Yazımın başında da dediğim gibi…

Tasavvuf ehli değilim…

Ulema kılığında hiç değilim…

Ama Rabbimin bana verdiği aklın, gönderdiği kitabın emirleri doğrultusunda çalıştığında, eşlerin birleşmesi sırasında şeyhini hayal etmesinin doğacak çocuğa sirayet edecek bereket ve güzelliğin işareti olduğunun inancımla bir ilişkisini bulamıyorum.

Nikahın düşmediği iki karşı cinsin birbirine yakınlaşmasının çerçevesini bile net çizgilerle belirlemiş olan dinim, cinsel birleşme sırasında nikah düşmeyen birini hayal etmeyi nasıl caiz sayabilir? İslam dininin genel kuralları çerçevesinde şekillenmiş hangi tasavvufi yaklaşım böyle bir şeyi helal kabul edebilir?

Buna itirazı olanların geliştirdiği savunmalardan biri; “e ne yapsın şeyhini düşünmesin de sokakta gördüğü bilmem nereleri açık olanları ya da fahişeleri mi düşünsün” şeklinde.

Şimdi bu savunmanın neresinden tutalım ki?

Aynı makalede, “Talebe üstadını, mürid şeyhini, şahıs eşini, ister istemez düşünür; hayalini zamanının büyük bölümünde bununla harcar. Bu durum çoğu zaman insanın dimağını ve hatta azalarını harekete geçirir” şeklindeki ifadeler, sapkınlığın sınırlarının ne derece geniş olduğunu da gösteriyor.

TASAVVUF BİR SAPKINLIK ÖRTME ŞEMSİYESİ DEĞİLDİR

Müridin şeyhini düşünmesiyle dimağının ve hatta azalarının(organlarının) harekete geçmesi ne demek Allah aşkına!

Bunun, İslami değerlerle harmanlanmış hangi tasavvufi düşünceyle ilişkisi olabilir?

Yüzyıllardır, “tedbir” konusunda izahlarda bulunurken “kabak” örneğini veren sapkın bir anlayış tasavvuf olarak yutturuldu.

Şimdi, müridin şeyhini düşünürken azalarının harekete geçmesini hangi tasavvuf kalıbına oturtacaksınız?

zihnicakir@gmail.com

@zihnicakir