31 Ağustos 2019

Trakya’da saklı bir cennet; İğne Ada- 2

Bir sonraki durağımız; Longoz Ormanlarına gidiyoruz. Burada aracımızdan inerek Longoz Ormanlarının içinde yürüyüş yapıyoruz. Longoz ormanlarındaki bitki örtüsü, dev ağaç kökleri, dere yatakları, ağaç mantarları her mevsim görülmeye değer güzellikte bir yer. Rehberimiz bize longoz ormanlarının yapısal öneminden bahsediyor.

Avrupa'nın da en büyük longoz ormanları şuan gezdiğimiz İğneada longoz ormanıymış. Longoz demek; subasar olarak da bilinen bir çeşit orman ekosistemi demekmiş.

Derelerin önlerindeki kumullar nedeniyle denizle bağlantısı kesilmiş olan göl ve bunların bataklık alanlarında son bulması ve denize ulaşamaması sonucu doğan alanlarmış.

Söz konusu göllerin suları, denize dökülemeyen dereler yüzünden özellikle bu derelerin taşıdıkları su miktarının arttığı ilkbaharda taşar ve araziyi kaplayan taşkın sular da longozların oluşumunu sağlarmış. Kış ve ilkbahar aylarında sularla kaplı olan, yaz ve sonbaharda ise suyu kısmen çekilen fakat taban su seviyesi yüksek olan longoz alanları organik madde bakımından da çok zengin olduğu söyleniyor.

Ormanın içinde yürürken bu ağaçların, kim bilir kaç yılda bu hale geldiğini hayal ediyoruz. “Dünyayı sıksan insan, insanı sıksan dünya meydana gelir” sözünü hatırlıyorum. Yaradan'nın mükemmel sisteminde ormanların da dünyanın akciğerleri olduğu ve bizim için ne kadar kıymetli olduğunu ve şükretmek için ne kadar çok nimete sahip olduğumuzu düşünüyoruz. Yemyeşil doğada büyülü bir yolculuk yaptıktan sonra kısa bir mola verip çıplak ayakla çimenlerin üzerine basıp topraklanıyoruz. Bu fırsatı iyi değerlendirip nefes çalışmamızı da tamamlıyoruz. Tertemiz hava ile hem bedenimiz hem zihnimiz şifalanıyor.

Orman yolunun çıkışında doğada otlanan bir koyun sürüsü ile karşılaşıyoruz. Bazı koyunların yanında kuzular da var. Gidip sevmeye çalışsak da bizden kaçıyorlar. Şehir hayatında, beton yapıların içinde doğadan, hayvanlardan ne kadar izole yaşadığımızı bir kez daha fark ediyoruz. Belli konfor alanları ve standartları korumanın bedeli insanın doğasından uzaklaşması olabilir mi? İnsan doğadan, hayvanlardan uzak kalarak sağlıklı bir hayat sürebilir mi? Kafamda sorularımla yola devam ediyorum. Hafta sonları da olsa doğa da olmaya vakit ayırmak insan ruhuna ve bedenine iyi geliyor. Peygamber Efendimizin meşhur hadisi aklıma geliyor; “Sehayat edin, şifa bulun!” Çokça şükrediyorum.

Beğendik Köyü

Yolumuza devam ediyor ve sınır köyü olan Beğendik Köyü'nde tekrar mola veriyoruz. Beğendik köyü Bulgaristan'a sınırı olan bir köyümüz. Otobüsümüz öyle bir noktada duruyor ki karşı tarafta Bulgar bayraklarını görüyoruz. Yeşil ve mavinin buluştuğu, upuzun bir tarlada rengarenk çiçeklerin arasında hatıra fotoğrafları çekiyoruz. Sonrasında yolumuza Fransız Feneri üzerinden devam ediyoruz.

Köyden ayrıldıktan sonra ilçe merkezinde sahilde tekrar duruyoruz. Burada lunapark ve çay bahçesi var. Ayrıca sahilde upuzun kumsalda yürüyüş yapıyoruz.

Hem yeşil hem mavinin bir arada bulunduğu çok özel bir burası.

 

Sahilde otel inşaatının olduğunu görüyoruz. Ülkemizde ne yazık ki doğal güzelliklerin korunması konusunda eksiklikler olduğunu düşünüyorum. Bu kadar muhteşem bir yerin orta yerine otel yapılmasına nasıl izin verebilmişler diye sorgulamadan geçemiyoruz.

 Tekrar otobüsümüze biniyoruz ve İstanbul'a dönüş yolcuğumuz başlıyor.

Günümüz oldukça keyifli geçti. Bir günde bir sürü yer görme fırsatımız oldu.

Siz de şehir hayatından birazcık olsun uzaklaşmak ve farklı bir yer görmek isterseniz bu bölgeyi tercih edebilirsiniz.

İğneada, İstanbul'a yakın nefes almak ve doğada vakit geçirmek için görülmeye değer özel bir yer.

Longoz ormanlarının yok olma tehlikesi olduğu söyleniyor. Ki buraya santral yapılıyormuş. Bu doğa harikasını yok olmadan bir an önce gidip görmenizi öneririm.