Türkiye kaybederse Kudüs kaybeder, Mekke ve Bağdat kaybeder
Yirmi birinci yüzyıla şekil veren yepyeni bir dünya düzeninde Türkiye eksen devlet olarak yeniden kuruluyor.
Türkiye, ABD’nin mutfak tezgahında bir ülke iken bugün ABD
çıkarlarına göre değil, kendi milli hesaplarına göre hareket eden bir ülke
konumunda, İçeride ve dışarıda ABD vesayetine savaş açıyor.
Türkiye, geçmişte “varlığım batı varlığına armağan olsun” şiarıyla sabahları
uyanırken bugün hak ve adalet için onurlu bir savaş verdiğindendir, Batı için
tehdit haline geliyor.
Foreign Affairs dergisi Temmuz/Ağustos tarihli sayısında yayınlanan
"Türkiye Ortadoğu’yu Yeniden Keşfediyor" başlıklı makalede şöyle
yazıyor "bu ülkenin dış siyasetindeki belirgin bir değişim büyük oranda
gözlerden kaçtı, Türkiye onlarca yıldır süren pasif tutumunun ardından, şimdi
Ortadoğu'da önemli bir aktör olarak boy göstermeye başlıyor."
23 Ekimde, Stratfor.com da yayınlanan bir değerlendirmede de, şu
sonuca varılıyor, "Türkiye, hızla yükselmekte olan bölgesel bir güç -ya da
en geniş anlamda, Küçük Asya’da yerleşik, ancak siyasi, ekonomik ve askeri
güçleri bir arada tasarlayan, muazzam stratejik güce sahip, bir bölgesel egemen
gücün yaratılması sürecinin başlangıcı- olarak görülmelidir."
Buna Mukabil, ABD ve Avrupa Birliği: ‘’Türkiye çok büyüdü.
Avrupa’yı tehdit ediyor. Atlantik ekseninden uzaklaşıyor. Kontrol alanımızdan
çıkıyor. Yeni bir merkez güç inşa ediyor. Kendi coğrafya havzasını oluşturuyor.
Kafkasya’da, Libya’da, Kızıldeniz’de, Basra Körfezi’nde, Orta Afrika’da, Orta
Asya’da hatta Güney Asya’da etkinliğini alabildiğine artırıyor. Batı’nın
sömürge alanlarını daraltıyor’’ diye bas bas bağırıyor.
Türkiye, ABD ve Avrupa’nın çağdaş sömürge politikalarını geçersiz
kılarken başta Akdeniz ve Ortadoğu da bütün AB ile boy ölçüşüyor. AB’nin yamuk
duruşu karşısında Türkiye’nin dimdik siyasi duruşu Yeni bir dünyanın kapısını
aralıyor. AB de ufukta gözükmeye başlayan Avrupa baharları ile içten içe kaynarken,
Türkiye alabildiğine Dünyaya açılıyor.
Evet, buna karşılık “Müdahale etmeliyiz. Türkiye’yi durdurmalıyız”
diyorlar.
Bundandır; ABD ve AB Türkiye karşıtı herkesle, terör örgütleri
dâhil, işbirliği yapıp akıl almaz düşmanlıklar sergiliyor.
Bundandır, Türkiye ekonomisine ve savunma sanayisine tüm yaptırım
ve saldırılar.
Bundandır, yerli taşeronlar ve muhalefet üzerinden olur olmaz
bahanelere sarılıp ince ayarlarla üniversite gençleri meydanlara davet
edilmektedir.
Bundandır; Daha düne kadar İslam Dünyası için İslam devleti iddiası
ile devrim ihraç etmeye çalışan bir İran, Türkiye’nin İslam dünyası için yeni
bir umut olması karşısında tarihten gelen fars asabiyeti ile İsrail ve ABD’nin
içinde olduğu şer cephesi safında durmaktan çekinmemektedir.
Orta doğuda Pers İmparatorluğu hedefine dönüşen bir İran, bugün İslam
coğrafyalarının hamisi güçlü ve büyük bir Türkiye ile karşılaşıyor. Bu
yüzdendir Türkiye’yi durduracak her projede gizli açık rol almaktan
çekinmemektedir.
Küresel ölçekteki şer cephesinin içerdeki sözcülüğünü ve temsilciliğini
yapan, Neredeyse Milli bir muhalefet partisinden çok, kurtuluş savaşında zararlı
cemiyetler gibi çalışan, Genlerinden gelen özgüven yoksunu mandacı bir mantıkla
ABD’nin yeni başkanına, Türkiye’ye müdahale et çağrıları yapan bir siyasi parti
ve ortaklarının yaptığı hiçbir şey, iç politika ve muhalefet olmak ile izah
edilemeyecek kadar tehlikeli bir gidişattır.
Bu gidişat politik açıdan ancak küresel organizasyonun içerideki
taşeronu olmak ile izah edilebilir
Hesap o kadar büyük ki CHP ile muhafazakâr muhalefeti, İyi Parti ile
HDP’yi kanka yapıp hafta sonları birbirlerine çay içmeye gidecek kadar can
ciğer kuzu sarması yapabiliyor.
Türkiye, tarihine, İslam coğrafyalarına, mazlum halklara Afrika ve
orta doğunun susuz kalmış talihine sahip çıkıyor.
Sömürülmeye çalışılan coğrafyalara Hami oluyor, gerektiğinde su
oluyor, gerektiğinde sığınak oluyor ve gerektiğinde İHA olup özgürlüğü elinden alınmış
İslam coğrafyalarının özgürleşmesini sağlıyor.
Evet, Türkiye bunları yaparken bunu sadece bir milletin, ülkenin
yükselişi olarak görmüyor. Yeniden kurulan, kurulacak olan, yepyeni bir dünya
düzenin işaretlerini veriyor.
Yeni Türkiye1920’de Sömürgeciliğe ve Mandacılığa karşı Anadolu’da
yapılan kurtuluş savaşını bugün küresel ölçekte yapmaktadır.
Dünyanın kaderinin beş ülkeye bırakılamayacağını, onurlu bir dünya
için mücadele verilmesi gerektiğini haykırıyor.
Bu mücadelede Türkiye kaybederse Kudüs kaybeder, İstanbul ve
Diyarbakır kaybeder, Bağdat ve Mekke kaybeder, Kafkasya kaybeder.
Vesselam.