07 Nisan 2016

Yılmaz Morgül ya da ünlü olmak her şey demek değil

Survivor'un adından en çok bahsettiren ünlü yarışmacısı Yılmaz Morgül, adayla birlikte yarışmaya veda eden en son isim oldu. Ünlü şarkıcı, yarışmaya katılmakla murad ettiği hedefe nail oldu mu bilinmez. Ama veda sırasında konseyde yaptığı konuşma bu ayrılığa hiç de hazır olmadığını ortaya koydu.

Yılmaz Morgül'ün Survivor yarışmasından elenmesinin ilginç bir yönü var. Bu eleme gösterdi ki “ünlü” olmayla halk nezdinde tabanı olma birbirinden çok farklı durumlar. “Sanatçı egosu” denilen kavram ne kadar şişkin olursa olsun halkın önünde anlamlı bir karşılığı yoksa ünlü olmanın fazla bir esprisi kalmıyor. Ünlü olmak, tanınıyor olmak halkın her hâlükârda arkanızda olduğu mânâsına gelmiyor.

Daha dün “Avatar Atakan” adı sadece dövüş camiasında konuşulup Türkiye'de fazla bilinmezken böyle bir figür tarafından yarışmadan ismi verilerek saf dışı edilmek egolu bir ünlü için gerçekten de zor olmalı.

Yarışmadaki diğer ünlü Tuğba Özay için de durum pek farklı değil. Tuğba Özay da önümüzdeki haftalarda yarışma dolayısıyla tanıdığı daha önceden hiçbir fikrinin olmadığı Atakan tarafından elenebilir.

Survivor yarışması, Yılmaz Morgül'ün şahsında aslolanın ünlü olmak değil, halk nezdinde tabanı olmanın önemli olduğunu göstermesi bakımından bir gerçeği ortaya koymuş oldu.

YANLIŞA ÂLET OLMAYALIM

Geçtiğimiz günlerde Beyaz TV'de yayınlanan ekranların en “kakofonik” futbol programı Beyaz Futbol'da yine ilginç bir haber vardı.

Haberde Zonguldak'taki bir yerel TV kanalındaki spor yorumcusu şehir stadının tamamlanabilmesi için Fatih Terim'den yardım istedi. Yardım talebinde bulunurken de çağrının ses getirmesi adına “gerekirse stüdyoda soyunurum” diyen yorumcu vatandaş, şehri için büyük bir fedakârlığa(!) katlanarak canlı yayında gömlek ve pantolonunu çıkarmaya kalkmasın mı?

Kötü bir geleneğe yol verecek bu tavır, yorumcular tarafından “helal olsun, böyle yapmasaydı çağrısı haber olmazdı” denilerek takdir gördü.

Bundan böyle benzer soyunma haberleri geldiğinde şaşırmamak lazım derim. Böylesi bir tablonun kabul görmesiyle “ aferin çocuğa, ailesini geçindirmek için gerekirse hırsızlık bile yapıyor” diye övgüde bulunmak arasında çok fazla fark göremiyorum.

Keyifle izlediğim Beyaz Futbol'da yorumcuların mavra yapmak adına yanlış olabilecek mesajlar vermemeye dikkat etmeleri gerekir. Yoksa her programda seslerini duyurmak için stüdyoda soyunmak dâhil pek çok hünerini sergilemek isteyenlerin sayısında muazzam bir artış kaydedebiliriz.

REKLAMIN İYİSİ KÖTÜSÜ VAR MIDIR?

El cevap; vardır. Misal, Cem Özer gibi; “sevdiğim bir başkasıyla yatabilir, bunu aldatma saymam” diyerek reklamın ötesine geçip gerçekten klişe ifadesiyle gündeme bomba gibi düşmenin iyi bir şey olabileceğini düşünmüyorum. Böyle bir sözle olsa olsa insan ancak marjinalleşebilir.

Posta gazetesinde yayınlanan olay röportajı için Cem Özer söylediği ya da söylemediği sözlerin de işin içine katıldığını haykırsa da durumun toparlanması şu saatten sonra kolay görünmüyor.

Cem Özer, “ Sevgilimin başkasıyla yatmasını aldatma saymam. Derdini, sevincini başka adama anlatmasını aldatma sayarım.” demek istemiş.

Böyle diyeceğine “sevgilimin derdini sevincini başka adama aldatmasını da aldatma sayarım” dese o kadar vaveyla kopmayacak.

Her ne kadar kendisini savunmaya çalışsa da gündem olmak adına Cem Özer tarafından işin içinde düşünülmüş bir mühendislik var gibi.

Eğer gündem olmaksa amacına ulaştı. Ama imajı için nasıl bir sonuç ortaya çıktı derseniz orasını ne siz sorun ne de ben söyleyeyim...