VF kat sol
VF kat sağ

19 Ocak 2021

​Yusuf Atam ile sermaye, faiz ve kar üzerine hasbihal

 

Güneşler doğdu, aylar doğdu, ben hâlâ perîşânım! Çakar şimşeklerin karşımda, yırtar, çiğner âfâkı; Henüz rûhum, fakat, bir yağmurun bin canla müştâkı mısraları ile Yusuf dedemin kapısındaydım. Yusuf dedem, oğlum Selim kalbin nasıl dedi? İyi dedim, şükür nefes alıyoruz? Peki dedi nefes seni alıyor mu? Sazın telinde kelam ile nefes kemal olurken kalbimi düşündüm. Oğul dedi, Yusuf dedem “Doğruluk bir sermayedir ve bütün iyilikler bu sermayenin kârıdır; bu kâr ile insan ebedi tadı bulmuştur.” Kalp işte Selim o zaman senin olur, kalbin de selim olur, dedi. Kar taneleri nasıl ahenkle düşüyordu. Ayazın içindeki nizam dosdoğru idi de benim kalbimde doğru olmayan nedir, dedim. Yusuf dedem mütebessim ve müşfik “Bak, kimin düşündüğü ‘ile söylediği bir olursa, işte doğru insan odur – dedi- Onun içi dışı gibi, dışı da içi gibidir; doğru ve dürüst insan böyle olur. İnsan gönlünü çıkarıp, avucuna koyarak, başkaları önünde, mahcup olmadan, dolaşabilmelidir. Saadette yükselmek için, insana doğruluk lazımdır; insanlık doğruluğun adıdır, inan. İnsan nadir değil, insanlık nadirdir; insan az değil, doğruluk azdır.”, deyicek lal olan kalbimin selim tarafını sezmeye başladım. Gönlümü avucuma almak mı? Başkaları önünde mahcup etmeyecek o kalp nasıl bir doğruluk sözü idi. Nefessiz kelam böyle mi nefesleniyordu? Nefes beni böyle mi tanırdı? Onca büyük lafın yanında içi dışı gibi, dışı da içi gibi olmak çok mu zahmetliydi? İnsanlık insanlık diye edilen onca lafın mefhumu bunca sade ama derin miydi? Bileceksin oğul dedi, yağan kar taneleri nasıl biricik ise insan kadar da kader var dedi, Yusuf dedem. İşte ağzın doğru dedikçe amelin doğru olmaz, ritüelleşen her mana mefhumuna yabancılaşır ve sen kalbini yitirirsin Selimim. Aklını topla evlat derken tatlı ayazda güneşin selamına çıkıyordu.

Yusuf dedem aklı nereden toplayacağım. Selim dedi, aklın nasıl evlat? Doğruluk sana yoldaş için dışın dışın için gibiyse nadir olan insanlık ve doğruluk yolu akılda ve onun selimiyetindedir evlat, dedi. “ Her türlü  iyilik akıldan gelir; insan bilgi ile buyur ve temayüz eder… Akıllı olmak çok faydalıdır; bütün iyiliklerde aklın hissesi vardır.”, derken Yusuf dedem aklımı eline alıp karlar ile yuğar gibiydi. Kalp selim olduğunca akıl selim olacak ki iyilik manası tecelli etsin. Ben mi amelimi amelim mi beni var ediyor? Yusuf dedem, dedim akıl ile gelen bu iyilik nicedir? Yusuf dedem bak dedi bu kar yağmasa bu toprağın kalbi de aklı da kururdu. Yani kendinden fayda var edemez. Bak toprağa karşılık beklemez, sen ona ihanet etmedikçe verir ha verir. “İyi, halka faydalı olan ve bundan dolayı ona zevk veren şeydir. İyinin vasfı faydalı olmaktır. Kendi istifadesini düşünmez, başkasına fayda temin eder ve buna mukabil, bir karşılık beklemez.”, dedi Yusuf dedem. Doğruluk ve iyilik kalp ve akıl işte bu ahenk ve muvazene bizi insanlığa taşır evlat dedi. İstifade düşünmeyen bir faydalı olma ülküsü nice şeydi? Elinde eriyen karlar bereket olup, can olup akıyordu. Faydalı olmak, iyi olmak aklın ve kalbin Selimim senin insan olmandır, dedi. Akif geldi yine dilime; İlâhî! Serserî bir damlanım, yetmez mi hüsrânım? Bırak, taşsın da coştursun şu vahdet-zârı îmânım.

Yusuf dedem ufuklara baktı.Hayatı sermaye yap, bunun faizi iyiliktir, Doğruluk bir sermayedir ve bütün iyilikler bu sermayenin kârıdır; bu kâr ile insan ebedi tadı bulmuştur.”  Ben şaşırdım. Faiz, sermaye ve kâr bunlar modern zindanın zangoçları değil miydi? Yusuf dedem neler dedi böyle? Hayat, doğruluk, iyilik ile aklın ve kalbin selim olduğunda Selimim zevkinde sen gibi olur. Sermayen faiziyle sana kâr sağlar. İşte o zaman kar toprağın derinlerine sızar da hayat olur, o kabilden insanlıkta kalbin, aklın ve zevkin Selimim bu kavramlardan beslenirse sen her zaman ve devirde sen kalır ve âlem için nizam umudu olursun.Cömertlik, insanlık, fayda ve iyiliğin hep iyi insandan geldiği şüphesizdir.”, derken Yusuf dedem insan diyordu bu âlemin varlık ve yokluk sebebi. İncecikten bir kar yağar tozar elif diye diye kelamıyla sazın teline ahenk ve muvazene ile vururken dedem, H2Olar donmuş halde bahçemize doluşuyor ve devreden bir derviş asudeliğinde döne döne bereket olup toprağa iniyordu. Kalp, akıl ve zevk kendi bütünlüğü içerisinde hakikatiyle birleşince insan ve insanlık manası zuhur eder; amellerimiz bizi, biz amellerimizi var eder halde hayat sermayemizi ebedi bir tada dönüştürebiliriz. Toprağa sızan karlar gibi Yusuf dedim kelamı aklımdan kalbime ruhuma iniyordu. Ne arıyorduk ki biz derken Akif’in, Ömürler geçti, sen yoksun, gel ey bir tânecik Ma’bûd, Gel ey bir tânecik gâib, gel ey bir tânecik mevcûd! Ya sıyrılsın şu vahdet-gâhı vahşet-zâr eden hicran, Ya bir nefhanla serpilsin bu hâsir kalbe itminan, dediği o yeri düşündüm hicranla. Yusuf Dedem sazın teline vurdukça sözü coştu ve nihayet Ey mert insan, insan ol ve bu vasfınla yüksel; insan insanlık yolunu böyle tarif etti. İnsan ol, insanlara karşı insanlık yap; insan vasfını kendin için en yüksek bir unvan olarak taşı.”, dediği sesi kalbimde, aklımda ve zevkimde adımdaki o selim manayı hatırlatmaya başlıyordu. İnsanlara karşı insanlık yap!

Asırlar devrilir: Çamlar, çınarlar çırpınır yerde. Bütün zerrâtı sun’un bir müebbed neşveden serhoş; Sağım serhoş, solum serhoş, İlâhî, ben ne yapsam boş! Ömürlerdir, gözüm yollarda, hâlâ beklerim, hâlâ, Şuhûd imkânı yok, coştukça hilkatten bu vâveylâ. (Akif, Secde)

Açı doyur, çıplağı giydir….

Vesselam