​Hz. Lokman'ın (as) Kelimeleri -1: Tevazu

-Ruzname; Kelime Günlüğü’nden-

“Yürüyüşünde mütevazı ol!” (Lokman: 19)

Sosyal hayatın tanzimi, evrensel biçimli adabı muaşeret kurallarına bağlanmadan önce de -bu kuralları tanzim edenlerin zannının aksine- sudan çıkmış balık değildik. İnsanlığın yer yer kabile hayatı ilkelliğine doğru yaşadığı gerilemeler, yakamızı bırakmayan bir unutkanlığın, sapmışlığın eseri. Diğer taraftan bugünün evrensel adabı muaşeret kurallarının medeniliği ayrı bir tartışma konusu.

Bir ferdin başka insanlar içinde nasıl yaşanacağına dair ideal düzenlemeler, Hz. Âdem’den (as) aktarılmış ve İslam’ın dünyadaki ilk tertibi sayılan köklü bir miras. Fakat bugüne değin sık sık unutulmuş bir mira.

İnsanın sıkça gaflete düştüğüne dair vurgular hem ayetlerde hem hadislerde hem de tarih belgelerinde sık sık karşımıza çıkar. İnsan unutmaya meyilli. Bu unutkanlık mükerrer kayıplara gebe. 

Fert olarak her birimizin genlerinde sırlanmış öğretilerin bize sık sık hatırlatılması lazım geldiğinden İslam da aşama aşama, peygamber peygamber, kitap kitap indi yeryüzüne. Peygamber (sav) mirasçısı âlimler, Kur’an ile son bulan vahiylerden sonra, yine ve devamlı kitlesel gaflet hâli yaşanmaya devam eden insanlığa Müslümanca yaşama adabını tanzim eden kaideleri hatırlatmayı ve İslam esaslarını topluma izah etmeyi sürdürdüler; içinde yaşadıkları toplumu birlik ve dirlik sağlayacak olgunluğa eriştirmeyi vazife edindiler.

Medcezirli insanlık serencamının görece sayısız biçimde tarifi mevcut. Bu serencamın içindeki dünya yürüyüşümüzü daha anlamlı hâle getirme derdine düştüysek bazı kelimeleri daha sık hatırlamak, manasını kavramak, bugünle anlamlandırmak için de bir büyüğe danışmak elzem.

İşte Kur’an’da adına bir sure bulunan ve o surede oğluna nasihat ederek bize Müslümanca adabı duyuran Hz. Lokman (as) da sık sık hatırlanması gereken bir hikmet kutbu. Onun nasihatlerini yazıp bir cebine iliştirmek, günde birkaç kere dönüp okumak, hele ki bugünlerde şifa gibi geliyor kulağa. Çünkü hizayı hatırlatıyor ve merkeze çekiyor. 

Lokman suresinin kelimeleri de son derece önemli bu bakımdan. Çünkü insan, manevi dünyasında kelimeyle karşılık bulur. Kelimelerle inşa ederiz bir tahayyülü. Bizi iyi-kötü sonuçlara vardıran ilk adım kelimedir. Dolayısıyla bize hizayı hatırlatan Hz. Lokman’ın kelimeleri de yüksek bir tesir bırakır. 

Bunun için O’nun öğütlerinin içinde kronolojik değil, ama bugünün önemlisi oluşu bakımından tevazu kelimesine öncelik verdim. 

Hikmetli sözlerin sahibi Hz. Lokman için tevazu, yalnızca içten yükselen manevi bir hâl olmakla sınırlı değildi. Mütevazı düşün, tevazulu davran demek yerine; “Yürüyüşünde mütevazı ol!” (Lokman: 19) dedi. 

Hayatı boyunca eşyayla muhataplığı hiç bitmeyen insan, yürürken de en önce eşya ve yeryüzüyle muhatap. Diğer insanlar ise o yürüyüşün ikinci dereceden muhatabı. 

Yürüyüş, gayri ihtiyarı insanın içindekini dışına yansıtan bir eylem. Bir insanın kibirli, mütevazı yahut mütevazılıkta gösterişçi olup olmadığını çoğu kere kişi farkında olmadan ifade eden bir araç. Karaktere dair önemli bir delil sayıldığından modern dünya, her yürüyüş biçimine bir anlam yükleyerek kişinin kendini yansıtmak istediği biçimde yürüyebilmesinin kodlarını da veriyor. Mevlâna Hazretlerinin içi ve dışı birleme tavsiyesi olan “ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol” sözleri de yine dış tanzimin içe, iç tanzimin dışa yansıdığının ve yürüyüşünde bu bağlamda son derece anlamlı olduğuna dair bir izah. 

Tevazu yalnızca yürüme biçimlerine kodlanacak bir meleke değil, fakat dolaysız bir gösterge. Hz. Lokman’ın vurgusundan yürüyüşün bir metafor olarak da iç-dış birliğinin en önemli yansıması olduğunu anlıyoruz. 

Hz. Ömer’in aciz, hastalıklı ve ezik görünen Müslümanlara vakarlı yürümelerini tavsiye etmesi de içeriden dışarıya bir denge ihtiyacını vurguluyor. Demek ki insanın dünyadaki manevî yürüyüşünün ve karakteristiğinin alametleri fizikî yürüyüşüne giydirilmiş oluyor. Acizlik, korkaklık ve eziklik kabul görmüyor; tıpkı gösterişin, kibrin ve tevazu gösterisinin kabul görmemesi gibi.

Bugün geniş gösteri alanlarında her birimize yakıştırılan bir gösteri biçimi var. “Görünür olmak” diye bir deyim katıldı hayatımıza. Bu görünürlük ise bir iddia malzemesine dönüştü. Mayasında kibir veya gösteriş bulunmayanları bile çarklarında öğüten gösteri saplantısı, tevazuu ya gereksiz buluyor ya da fazladan bir gösterişçilik olarak yargılıyor. 

Tevazuun iyi niyetlilikten ve içtenlikten beslendiği, insanın manevi gücüne güç kattığı düşüncesiyse ince eleklerde ufalanıyor. Geçer akçe görünürlük idealizmi gösterişçilikle, tevazu ise kibir dayatmalarıyla hezimete uğruyor. Var olma savaşının, olma mücadelesini geride bıraktığı bir dünyadayız artık. Bunun bir adım bile gerisinde kalmak tahammül edilemez! 

İnsanın merkeze/aslına yolculuğu ve hatırlayışları bu hengâmede daha önemli hâle geliyor. Arınmak ve temizlenmek ihtiyacı, her gün tazelenen bir gayreti gerektiriyor artık. Bu gayret de bizim olanları geri getiriyor. 

İçi dışa, dışı içe dengelemekle vazifeliyiz. Dünyadaki mecburiyetlerimizden biri yaradılışımızın hakkını vermek. 

Ve bize lazım olan daima her meselenin esasını hatırlamak… 

* * * * * 

Künye: Tevazu; Arapça kökenli bir kelime olup alçak gönüllülük anlamına gelmektedir (TDK Türkçe Sözlük)