​İyi/ki kitaplar var!

Yaklaşık beş sene önce Türkiye’de çok önemli bir kitap yayımlandı. Ancak yeterince ilgi görmedi desek yeridir. Çünkü pek çok ödül alması gerekirken -bildiğim kadarıyla- öyle bir durum yaşanmadı. Hatta henüz ikinci baskısı bile yapılmadı. Sadece hakkında 1-2 tanıtım/değerlendirme yazısı yazıldı o kadar. İyi kitapların kaderi genelde böyle mi oluyor? Maalesef, yazıldığı dönem için genelde öyle.

Bahse mevzu kitap, Prof. Dr. İsmail E. Erünsal tarafından kaleme alınıp 2018 yılında Timaş Yayınları tarafından baskısı yapılan “Orta Çağ İslam Dünyasında Kitap ve Kütüphane” adını taşıyor. Öncelikle bu eserde asırlardır üzeri örtülü olan bir bilim alanının gün yüzüne çıkmasını sağlayacak temel bilgilere erişiyoruz. Nitekim bildiğimiz kadarıyla kitap ve kitabın tarihi ile ilgili ülkemizde 1893 yılında yayımlanan Necip Asım imzalı ilk kitaptan sonra ortaya konan çalışmaların sayısı ne yazık ki bir elin parmaklarını geçmiyor. 

Alandaki bu boşluğu gören Erünsal Hoca, altı yıl gibi uzun bir zaman dilimini ayırarak bilime ve dolayısıyla insanlığa mezkûr eseri kazandırdı. Nitekim kendisi de eserin önsözünde ülkemizin yazma eserler konusunda dünyanın en zengin ülkelerinden biri olmasına rağmen bu alanın ihmal edildiğini ifade ederek konuyla ilgili derli toplu bir çalışmanın bulunmadığını ve bu boşluğu doldurmak amacıyla böyle bir çabanın içine girdiğini belirtiyor. Eserin kaynakçasından da anlaşıldığı gibi kitapta, birçok farklı dil ve kaynakla birlikte 1000 civarında yazma eserden yararlanıldığı görülüyor. Sadece 60 sayfalık bu bölüm bile esere verilen emeğin kanıtı olarak değerlendirilebilir. 

Prof. Erünsal, kitabın tarihi denildiğinde akla sadece oluşum süreci ve fiziki koşullarının gelmesinin yanlış olduğunu, bilhassa İslam medeniyetinin gelişimine, dönüşümüne olan katkısı, bilimin, bilginin aktarılıp geliştirilmesindeki önemi ve konumu kitabın tarihinin anlam kazanmasında belirleyici unsurlar olduğunu ifade etmektedir. Eserde sadece kitabın tarihi değil aslında bir medeniyetin tarihinin mercek altına alındığını ifade etmek mümkündür. 

Orta Çağ İslam Dünyasında Kitap ve Kütüphane adlı eser, okurlarını bir taraftan kitabın tarihine yolculuk yaptırırken diğer taraftan İslam kültür tarihini de yakından görme imkânı sunuyor. Mesela sözlü kitap döneminde Müslüman kadınların çeşitli meclislerde, camilerde ve birçok farklı yerde kitap okudukları ve okudukları üzerine sohbet ettiklerini görüyoruz. 

İsmail Hoca’nın eserinde bir kitabı oluşturan maddi unsurlara da önemli ölçüde yer verdiğini görüyoruz. Geçmişten günümüze kâğıt yerine kullanılan deri, papirüs, ağaç yaprakları vb’nin yanı sıra kalem yerine kullanılan kamış, divit, hokka gibi birçok detay hakkında da temel bilgilere ulaşmak mümkün. 

Erünsal’a göre İslam dünyasında sözlü kitap dönemi bilinmeden yazılı dönemi anlamak mümkün değildir. Eserde de öncelikle sözlü döneme dair tafsilatlı bilgi verildikten sonra yazılı döneme geçildiği ve bunlara dair malumat verildiği görülüyor. Sözlü kitapların oluşumunun birden fazla yolu olmasına karşın bu eserlerin de aktarılmasında ve sözlü olarak başkaları tarafından okunabilmesi için sözlü kitabın yazarından icazet alınması koşulu bulunmaktaydı. Özellikle birçok dini kaynakta rivayetlerden bahsedilmektedir. Bu rivayetler de sözlü kitap döneminde oldukça önemli yer edinen sözlü eserler arasında yer almaktadır. 

Eserde İslam dünyasında kitaba ilk dönemlerde mesafeli olunduğunu görmekteyiz. Buna gerekçe olarak da önceleri yazılı eserlere itibar edilmediği için dini eserlerin de yazılı olarak aktırılmasına karşı çıkılmıştır. Bunun en önemli gerekçesi o zamanlar yazılı eserlerin değiştirilip bozulmasının daha kolay olduğuna inanılmasıdır. Sonraki dönemlerde zorlu bir mücadelenin ardından yazılı metinlere geçilmiştir. Sözlü kitaplar artık yazılı hale geçmiştir. 

Eserin asıl sahibinin eserin çoğaltılması hususunda icazet vermesi oldukça önemli bir durum arz etmiştir. Bu eserlerin çoğaltılmasında varraklar ve müstemliler diye nitelendirilen kişiler görev yapmışlardır. Matbaanın olmamasına rağmen o dönemde o kadar çok kitap yazılmıştır ki yüzbinlerce kitaptan oluşan kütüphaneler oluşturulmuştur. Bu surum kitap ve kütüphaneye, dolayısıyla bilime verilen önemin göstergesidir. Kitaplar ilk dönemlerde rulo şeklinde hazırlanırken sonraki dönemlerde kodeks şeklini almıştır.

Erünsal Hoca’nın dikkat çektiği diğer bir husus ise o devirlerde kitapların raflara nasıl yerleştirildiği. Eskiden kitaplar, bugünkü gibi raflara dikey olarak değil yatay ve üst üste yerleştiriliyormuş. Bunun iki sebebi var. Birincisi ciltlerin eğrilerek bozulmasını önlemek. İkincisi kitapların arasına kitap kurtlarının girmesini engellemek. Kurtların girmesini engellemenin bir başka yolu da kitabın başına “Ya Kebikeç” yazmak. Yaygın kanaat kebikeçin zehirli bir bitki olduğu ve otunun kitabın arasına konulduğu takdirde kurtların kitaplara yaklaşmayacağı yönünde. Ancak Erünsal’a göre “kebikeç” kelimesinin yazıldığı mürekkebin içine bu zehirli otun özünden de katılıyordu. Böylece kurtlar bu bitkinin kokusundan dolayı kitaplara yaklaşmıyordu.

Hâsılı kelam Orta Çağ İslam Dünyasında Kitap ve Kütüphane adlı kitap bize “İyi ki Prof. Dr. İsmail Erünsal gibi hocalar var.” ve yine “İyi/ki kitaplar var.” cümlelerini kurduruyor.

Darısı nicelerine…